Köşe Yazısı

BİZ DÜNYALIYIZ

Yazıma birkaç soru ile başlamak istiyorum. Hepimiz, şu soruları kendimize soralım: Önemli olan dünyada olmak mı, dünyalı olmak mı? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, diyerek yaşananları uzaktan izlemek mi, her..

BİZ DÜNYALIYIZ

Yazıma birkaç soru ile başlamak istiyorum. Hepimiz, şu soruları kendimize soralım: Önemli olan dünyada olmak mı, dünyalı olmak mı? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, diyerek yaşananları uzaktan izlemek mi, her şerde bir hayır vardır, deyip beceriksizliğin arkasına saklanmak mı? Yoksa “dünyalı” sorumluluğuyla hareket etmek mi? İşte, ülkemizin karşı karşıya kaldığı doğal felaketler karşısında önce kendimizden başlamak üzere bu sorulara cevap aramalıyız.
Dünyanın hangi coğrafyasında yaşıyorsak yaşayalım sonuçta hepimiz aynı dünyadayız. Elbette birbirimizden farklılıklarımız var; Yaşadığımız coğrafyalarımız, inançlarımız, kültürlerimiz, renklerimiz… Oysa bu farklılıklarımızı görmediğimiz ve önemsemediğimiz sürece hepimiz kardeşiz. Ne demişti Yunus Emre: Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü.
Gerek Marmara gerekse de Kahramanmaraş depremlerinde gördük ki dünyanın dört bir yanından yardıma koşan insanlar için kurtarılan canların kim olduğunun hiçbir önemi yok. Bütün mesele bir canı kurtarmak, onu yeniden hayata bağlamak.
Yaşadığımız ve asrın felaketi dediğimiz Kahramanmaraş depreminde de bunu gördük. Dünya’nın dört yanından pek çok kurtarma ekibi ve yardım malzemeleri ülkemize geldi, gelmeye de devam ediyor. Yıllardır düşmanımız gibi gösterilen Yunanistan, İsrail ve Ermenistan’dan gelip kendi hayatlarını riske ederek göçük altından çıkardıkları vatandaşlarımızı hayata tutunduran kurtarma ekiplerinin ne denli sevindiklerini gördük. Yakınları göçük altından çıkarılınca beraber gözyaşı dökenlere şahit olduk ve sorduk kendimize; Kim bizi bu hale getirdi? Nedir bu kin ve nefret? Oysa acı ve sevinçlerimizi paylaştığımızda dünyalı olduğumuzu hatırladık. Mustafa Kemal Atatürk ne demişti? “Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne, dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz.” Yani bize dünyalı olduğumuzu hatırlatmıştı.
Ne yazık ki vatandaş çadır bulamazken zerre kadar hasar almayan villasının bahçesine AFAD’a çadır kurduran milletvekillerini de gördük. Milletvekili kadar o çadırı kuran AFAD’ın da ayıbı değil mi bu? Ya çakal misali bulanık havadan istifade eder gibi yağmalama ve hırsızlık peşinde koşanlara ne demeli?
Dedik ya; Dünyalı olmak önemlidir. Canlar, enkaz altlarında donarak ölürken evinde akıttığı sıcak suda donmaktır dünyalı olmak. Gece sıcak yatağında uyurken çadırda soğuktan uyuyamayan bebeleri düşünmektir. Düşmanı gibi gördüklerinin başına bir felaket geldiğinde ona yardıma koşabilmektir. Yaşanan acılardan ders almaktır. Ormanlar yanarken kül olanın sadece ağaç olmayıp binlerce canlının da yok olduğunu anlamaktır. Kafasına kürekle vurulan köpeğin inlemelerini yüreğinde hissetmektir. Mazlumların yanında olmaktır. Güçlülerin hukukunu değil hukukun üstünlüğüne taraf olmaktır. Kadınları ve çocukları korumaktır. Halkın huzur ve mutluluğu için elini taşın altına koymaktır. Herkesin eşit eğitim hakkına kavuşması için mücadele etmektir. Geleceğe daha yaşanabilir bir dünya bırakmaktır. Akıl ve bilimden yana olmaktır.
Daha iyi bir dünya istiyorsak dünyalı olmak zorundayız. Bunun için de hepimizin yerine getirmesi gereken sorumluluklarımız var. Yasal olmayan hiçbir şeye müsamaha göstermemeliyiz. Gerek vergi gerekse de imar affı gibi kavramları literatürümüzden silmeliyiz. Bilim insanlarının fikirlerine itibar etmeli, uyarılarını dikkate almalıyız. Gelişmiş ülkelere baktığımızda gördüğümüz manzara gayet açıktır. Herkes kurallara uymak zorundadır. En tepedekinden en aşağıdakine kadar. Onlarda: “Bir defaya mahsus” diye bir kavram yoktur. Görevlerinden dolayı ortaya bir zarar çıkmışsa o görevliden mutlaka hesap sorulur. Üç kat ruhsatla beş kat bina yapamazsın. Kolon kesip mağazanı genişletemezsin. Kurumları babanın çiftliği gibi kullanamazsın. Her şeyi ben bilirim, diyemezsin. Yasalarla tanımlanan görevini yaparken kimseden talimat beklememelisin. Sorumluluktan kaçmak için, kader diyemezsin. Ne diyordu Mehmet Akif: “Kadermiş!” Öyle mi? Haşa, bu söz değil doğru: Belanı istedin, Allah da verdi… doğrusu bu.”
Keyfilikten uzak, hesap sorulabilir bir yönetim sistemini ülkemizde kurmak zorundayız. Kimse “dokunulamaz” olmamalı. Devlet, hesabı insanların vicdanlarına bırakmamalı. Gerekirse vatandaşını zorla “dünyalı” yapmalı. Elbette ki öncelikle bizi “dünyalı” erdemine sahip politikacılar yönetmeli.
Dünyamız, bu felaketleri ne yazık ki tekrar tekrar yaşayacak. Engellemek elimizde değil ama acılarımızı ve hasarlarımızı en aza indirmek elimizde. Bunun için devlet ve ulus olarak bilimin gösterdiği yolda yapılması gerekenleri vakit kaybetmeden yapmak zorundayız.
Yani, daha iyi bir gelecek için hepimizin “dünyalı” olması gerekir…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL