Eğitimdeki erozyon köy okullarının kapatılmasıyla başladı ve halen de devam ediyor. Kapatmaya gerekçe olarak öğrenci azlığı gösterildi. Oysa, kimse öğrencilerin neden azaldığını sorgulamadı. Yetişen çocuklarını liseye göndermek isteyen aileler mecburen şehre göçmek zorunda kaldılar ve köy okullarının öğrencileri de bu göç kervanına katılmış oldular. Buna, artan nüfus ve bölünerek küçülen tarım arazileri de eklenince şehre göç kaçınılmaz hale geldi.
Oysa köy okulları o köy için sadece okul olmanın çok ötesinde birçok anlam ifade ediyordu. İnsanları yerinden etmeden, topraklarından ayırmadan, üretimden koparmadan eğitmek çok önemlidir.
Dağ köylerinde özveriyle görev yapan öğretmenler de köylü için adeta bir kütüphane görevi de görüyordu. Gerektiğinde doktor, gerektiğinde ebe, gerektiğinde usta, gerektiğinde ameleydiler. Köyde yapılacak her işte onlar en öndeydiler. Görüldüğü gibi köy okullarının kapatılmasıyla sadece okulların kapısına kilit vurulmadı. Çok şey de köyden uzaklaştırıldı.
Neler yapılmalıydı? sorusundan öte bundan sonra “Neler yapılabilir?”i konuşmak lazım. Çünkü “Neler yapılabilir?” i konuştuğumuzda “Neler yapılmalıydı?” sorusunun da cevabını bulmuş olacağız.
Kapatılan köy okullarının öğrencileri taşımalı sistemle bölge okullarına taşınıyor. Yani üç beş köyün öğrencileri bir bölgesel ilköğretim okullarında toplamış durumda. Yapılması gereken en önemli şey, bölgeye hizmet edecek “Çok Programlı Lise”ler açılmalı. Bu okulların içinde Fen Lisesi, genel lise ve meslek liseleri olmalı. Elbette ki Güzel Sanatlar ile Spor Liseleri gibi özel yetenek gerektiren okulları dışında tutuyorum. Her yerde kurulamayan bu okullara gidecek öğrenciler de oralarda yatılı olarak okutulurlar. Alın size eğitimde fırsat eşitliği… Bu sayede kimseler farklı bir zorunluluk olmadığı sürece köyünü terk etmeden üretimin de içinde kalır. Bu uygulamayla şehirlerin uzağında küçük kasabalar oluşmuş olur. Yapılacak yasal değişiklikle “Belde” olmanın koşulları yumuşatılarak bölgesel kalkınmanın önü açılır ve göçün nedeni olarak görülen yoksullukla mücadeleye doğru zeminde ilerler, diye düşünüyorum.
Eğitimde “geç” kavramına yer olmamalı. Finlandiya modelinde olduğu gibi “her an her yerde eğitim” felsefesine sahip olursak başarırız…
Harika bir yazı sayın hocam