Köşe Yazısı

Umudumuz Yeşeriyor

2023 yılı için geçerli olacak olan asgari ücretin açıklanmasının ardından memur ve emeklilerin gözü kulağı TUİK’teydi. Memur ve emekliler, TUİK’in açıklayacağı enflasyon verilerinin, gündelik yaşamlarında hissettikleri enflasyonu karşılayıp karşılamayacağını merak..

Umudumuz Yeşeriyor

2023 yılı için geçerli olacak olan asgari ücretin açıklanmasının ardından memur ve emeklilerin gözü kulağı TUİK’teydi. Memur ve emekliler, TUİK’in açıklayacağı enflasyon verilerinin, gündelik yaşamlarında hissettikleri enflasyonu karşılayıp karşılamayacağını merak ediyorlardı. Bir gün öncesinde bağımsız araştırma kuruluşlarının açıkladıkları enflasyon oranlarına olan güvenleri, TUİK’in açıklayacağından elbette daha yüksekti. Bunun nedeni de bugüne kadar açıkladıkları enflasyon oranlarından kaynaklıydı. Bugüne kadar açıkladığı oranlarla vatandaşın gözünde güven duygusunu kaybetmişti TUİK. Ve sonuç yine beklendiği gibi oldu. TUİK yüzde 64,27 olarak açıkladı yıllık enflasyonu. Oysa bir gün önce ENAG 137,55 olarak açıklamıştı yıllık enflasyonu. Birisi bağımsız diğeri resmi kurumun açıkladıkları yıllık enflasyon oranları arasındaki fark ise yüzde 73 oldu. Aradaki farkın bu denli yüksek olmasının nedenini vatandaş gayet iyi biliyor artık. Çünkü devletin maaş artışlarını olabildiğince düşük tutabilmesinin tek dayanağı TUİK rakamları. Onlar da bu isteğe cevap veriyor gibiler…

TUİK, enflasyonu ölçerken kullandığı verileri kamuoyu ile şeffaf bir şekilde paylaşmıyor. Vatandaşın günlük yaşamını doğrudan etkileyen ürünlerdeki artışın TUİK rakamlarıyla örtüşmediğini, bunun sadece daha az artış yapmak için “kılıf bulmadan” ibaret olduğunu herkes biliyor artık.

Cumhurbaşkanının grup toplantısındaki beş puanlık ilave artışı ayakta alkışlayanların çarşı pazardan hiç haberleri yok sanırım. Toplumun yaşam standardının düştüğünü, dün yediklerini bugün yiyemez, giydiklerini giyemez olduklarını hiç görmüyorlar. Oysa sadece manavları dolaşsalar yeter. Daha düne kadar atılan sebze ve meyvenin de müşterisi var artık. “Çıkma” diye bir terim girdi hayatımıza. Manavlar, vatandaşın satın almayacağını düşündükleri bozulmaya başlamış sebze ve meyveleri “çıkma” kasalarına koymaya başladılar. Hangi manavın önünden geçerseniz geçin durum aynı. Yani vatandaşın küfesinde açlık var, yoksulluk var.

Yapılan artışlar vatandaşın eline geçmeden, iğneden ipliğe gelen zamların oranı maaş artış oranlarını çoktan katladı. Düşünsenize 507 TL olan araç muayene ücreti 1.130 TL oldu. Tamirciye gitseniz bunu istemez. Yapılan 10 dakikalık kontrol. Bu, Allah’tan reva mı? Çiftçinin traktörü için ödeyeceği bedel 258 liradan 575 liraya çıkmış. Halen neyi alkışlıyorsunuz? Arabalar, tekerlekli vergi dairesi gibi olmuş. Pasaport harçları yüzde 123 artmış, trafik cezaları keza aynı… Et ve süt ürünlerine ulaşmak imkansız hale gelmiş. Üç kuruş ucuza et ve süt alabilmek için sabahın kör karanlığında Et ve Süt kurumlarının önünde kuyruklar uzamaya başlıyor. Birileri zenginleşirken emeğiyle çalışana verilen yüzde 25’in yüzde 30’a çıkarılmasını ayakta alkışlayarak şova dönüştürüyorlar.

Almanlar, 2. Dünya Savaşı’ında yaşadıkları büyük felaketin ardından şu kanaate vardılar: Gökten İsa inse tek kişiye yetki ve sorumluluk verilmez. Acı tecrübeleri onlara öğretti ki “Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar.”

Artık yeter, deme zamanının geldiği toplumun her kesimi tarafından görünüyor artık. Ülkeyi tek adama teslim etmenin bedelini sadece o gün evet diyenler değil hepimiz ödüyoruz. Dün, “Rabbim bizi affetsin” diyenlere bugün de vatandaş cevap vermeye başladı; Rabbim bizi de affetsin, nasıl göremedik, nasıl tahmin edemedik bunları?..

Maalesef deneme yanılma yöntemini kullandı halkımız. Ama bugün yanıldığının, yanıltıldığının farkına vardı. Dünyanın en demokratik, en gelişmiş ülkelerine baktığınızda asla tek adam göremezsiniz. Her şeyi bir kişinin bilmesi, zaten yaratılışa aykırı bir durumdur.

Dünya eski dünya değil artık. Sorunlar konuşularak, barışçıl ortamda tartışılarak çözüme kavuşturulur. Biz buna “çoğulculuk” diyoruz. Yani ülkenin ve vatandaşın menfaatleri için asgari müştereklerde birleşmek. Her siyasi partinin her konuda aynı düşünmesi elbette mümkün değildir ama ülkenin geleceği açısından öylesine hayati konular vardır ki o konularda asla taviz verilemez. Bunların en başında anayasamızın ilk dört maddesi açıktır. Bunun dışındakiler zamana göre konuşularak gözden geçirilebilir. Buna da “çağa ayak uydurmak” diyoruz.

Muhalefetin birliktelik oluşturmasını bu açıdan çok önemli buluyorum. Bizler 78 kuşağından geldik. Kavgalardan usandık. Geçmişimizden elbette dersler çıkardık. Şimdi o kuşağın, kendine yakın veya uzak gibi gördüğü partilerin ortak amaç uğruna birleşmelerinin yadırganacak bir hali yoktur. Aksine bununla övünmeli bu toplum. Çünkü ortak temel amaçları, ülkeyi tek adam zihniyetinden kurtarıp gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırmak, üstünlerin hukukunu değil hukukun üstünlüğünü hakim kılmak ve daha adil ve özgür bir Türkiye’yi inşa etmek.

Umutlar tükenmemeli. Umuda yürümek için havanın yağmurlu, yolların çamurlu olması önemli değil. Asıl mesele, bizim bu konudaki azim ve kararlılığımızdır.

Kararlılığınız ve umudunuz her daim yeşil kalsın. Ne demişti Gazi Mustafa Kemal Atatürk? “Ben hiç umudumu yitirmedim.” Biz de öyle…

 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL