Köşe Yazısı

Acıya Sırıtanlar

Hamas’ın 7 Ekim sabahı İsrail’e karşı başlattığı füze saldırılarının ardından İsrail’in de meşru müdafaa kavramını kullanarak Gazze’ye başlattığı saldırılar, meşru müdafaa olmaktan çıkıp adeta soykırıma dönüşmüş gibi görünüyor. Şunu da..

Acıya Sırıtanlar

Hamas’ın 7 Ekim sabahı İsrail’e karşı başlattığı füze saldırılarının ardından İsrail’in de meşru müdafaa kavramını kullanarak Gazze’ye başlattığı saldırılar, meşru müdafaa olmaktan çıkıp adeta soykırıma dönüşmüş gibi görünüyor.

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Hamas böyle bir saldırıya nasıl geçti ve İsrail gibi bir ülke bunu önceden nasıl haber alıp gerekli önlemleri alamadı? Yoksa bunun arkasında emperyalist güçlerin gizli bir planı mı yatıyor? BOP projesini hayata geçirmenin gerekçeleri mi yaratıldı? Kimsenin cevabını bulamadığı bu sorulara kafa yormazsak işin özünü kaçırmış oluruz.

Boksörler, dövüşmek için ringe çıktıklarında hakem de dövüşün kurallarına göre yapılıp yapılmadığını kontrol eder ve kuralsızlığı yapan boksöre kurallar dahilinde yaptırım uygular. Yani dövüşün mertçe yapılmasını sağlar.

Uluslararası arenada savaşın ve de meşru müdafaanın da bir kuralı vardır. Masum halka zarar vermemek bunların en başında gelir. Hastane, ibadethane gibi yerlere saldırı yapılmaması da bunlar arasındadır. İsrail ise son yaptığı hastane saldırısıyla Gazze’deki herkesi, sivil, kadın, çocuk, hasta ayırmaksızın hedef haline getirdiğini tüm dünyaya gösterdi. Amacının sadece Hamas olmadığını, tümden Gazzelileri de cezalandırmak istediğini alçakça ilan etti.

Yüzlerce çocuk ve masum insanın hayatını kaybettiği saldırılara tüm dünya seyirci kaldı. Hadi Avrupalı devletlerle Amerika’yı anlamak mümkün ama ya Arap dünyasına ne demeli? Kuyruklarını kıstırmışlar, bu acıları yaşayan Filistinli kardeşlerini uzaktan izlemeyi yeğliyorlar. Amerika’nın karşısında bir kınama yapmaya dahi cesaret edemediler. Dün o coğrafyada Osmanlı’ya ihanet edenler, bugün de Filistinli kardeşlerine ihanet etmeye devam ediyorlar. Hocalı’da, Sreprenista’da, Ruanda’da ve daha dünyanın birçok bölgesinde yapılan soykırımlara sadece seyirci kalanlar, birbirlerine sarılıp sırıtmaya devam etsinler!.. Ama unutmasınlar ki onların da torunları tarafından lanetleneceği günler gelecektir.

Tamamen masumları hedef alan hastane saldırısının sabahında İsrail’e gelen ABD Başkanı Jeo Biden’ın, Netanyahu ile kucaklaşırkenki yüz ifadeleri hafızalarımızdan silinmeyecektir. Hiçbir şey olmamış gibi kameralara karşı sırıtmaları insanlık adına utanç vericiydi. Bunu yaparken de saldırıyı İsrail değil diğer taraf yapmış, diyerek “yağız hırsız”ı oynuyor.

Dünya barışını korumak amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler, İsrail’e karşı hiçbir yaptırım kararı alamıyor. Neden? ABD kararı veto ediyor. Öyleyse BM’nin varlığının ne önemi var? “Veto yetkisi” olan ABD, İngiltere, Rusya, Çin ve Fransa’nın istemediği sürece hiçbir karar alamayan BM ömrünü tamamlamıştır.

Bu beş ülke dışında kalan diğer ülkelerin dünya üstünde hiçbir söz hakkı yok mu? Söz hakkının olmadığı ortamda konuşmanın da hiçbir önemi yoktur. Çizgi film kahramanı He-Men misali “güç bende” diyenlerin söz sahibi olduğu BM’nin sadece adı var. Adı var da gücü yok.

Özlemini çektiğimiz, insanlığın barış içinde yaşayacağı bir dünyada böylesi bakış açısının yeri olmamalı. Ortada bir haksızlık, hukuksuzluk varsa tarafımızı belirlemede dil, din, ırk ve mezhep gibi kavramları zihnimizden atmalı ve aklımızın belirlediği evrensel kuralları işletmeliyiz. Haksızlığa ve zulme uğrayan düşmanınız da olsa, onun yanında taraf olabildiğiniz ölçüde insansınız. Kendilerinin, insan haklarının en öncü savunucusu olduğunu iddia eden ülkelerin taraflarını belirlemedeki kriterlerinin din ve çıkar olduğunu bir kez daha gördük. Şunu da gördük ki din İslam alemini birleştirebilecek yegane unsur olmaktan çıkmış, ayrıştırıcı hale sokulmuş. Her İslam ülkesi adeta ayrı bir dini yaşıyor gibi. Birbirlerini yemek için bahane arıyorlar. Emperyalistlerin oyuncağına dönüşmüşler. Bunun yegane nedeni de oralarda gerçek bir demokrasinin olmayışı. Emperyalist ülkeler, sömürecekleri ülkelerde demokrasi istemezler. Çünkü bir kişiyi ikna etmek tüm toplumu ikna etmekten daha kolaydır.

1967’den bugüne gelene kadar Filistin topraklarında İsrail zulmü devam ediyor. Hem de tüm dünyanın gözleri önünde.

Bu meselenin derinliklerine indiğimizde cevabını aradığımız sorular var karşımızda. Filistinlilerin yüksek paralar karşılığı topraklarını İsraillilere satmaları, soykırıma varan terörist eylemlerin can suyu olmuş gibi. Geldiğimiz noktada yazlık sinemada film izler gibi canlı yayında bir soykırım izliyoruz.

Başına bombanın ne zaman geleceğini bilmeden yaşamak zorunda bırakılan Filistin halkının çilesi bitmeli. İki devletli çözüm hayata geçirilmeli. İsrail’in zulmüne karşı bırakın İslam alemini tüm insanlık harekete geçmelidir.

Bütün bunları yüksek sesle haykırmak için hangi dine mensup olduğumuzun önemi olmamalı. Dilsiz şeytan değil sadece insan olalım!..

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL