İslâm Dininde kâinatı yaratan, yaşatan, yöneten, rızıklandıran, dünyanın ve Ahiretin sahibi olan Yüce Allah’a şükretmenin çok büyük önemi vardır. İsimlerini saymakta dahi aciz kaldığımız bunca nimetler, sağlık, sıhhat ve afiyet,..
İslâm Dininde kâinatı yaratan, yaşatan, yöneten, rızıklandıran, dünyanın ve Ahiretin sahibi olan Yüce Allah’a şükretmenin çok büyük önemi vardır. İsimlerini saymakta dahi aciz kaldığımız bunca nimetler, sağlık, sıhhat ve afiyet, maddi-manevi haz ve huzur, tadına doyum olmayan ömür vs. karşısında kul olarak elbette ki şükretmemiz gerekir. Bunun aksi ise tek kelimeyle nankörlük olur, ihanet olur.
Evet, şükredeceğiz, hamd edeceğiz. Ama nasıl, ne kadar, ne zaman ve nerede… İslâm Dininden bir hayli uzaklaşmış/uzaklaştırılmış dünya Müslümanları olarak, diğer dini konularda olduğu gibi bu konuda da sicilimiz çok da temiz sayılmaz. İş din konusuna geldiğinde baştan savma, geçiştirme, hafife alma iş ve işlemlerinde iyi bir uzman olduğumuz herkesin malûmudur.
Allah’a şükretmek mi istiyorsunuz? O halde hemen belirtelim ki, fiiliyat olmadan, işin maddi yönünü görmeden, sadece lisan ile “ŞÜKÜRLER OLSUN ALLAH’IM, HAMDOLSUN” diyerek, işi geçiştirmeyeceksin. Bununla birlikte “her nimetin şükrü kendi cinsinden olmalıdır” kuralını unutmayacaksınız.
Diyelim ki marketiniz, manavınız, pastaneniz, şarküteriniz var. Veya bunlara benzer gıda işleri ile iştigal ediyorsunuz, esnafsınız veya üreticisiniz. Bu durumda “şükretmiş” olmanız için çevrenizdeki yardıma muhtaç insanlara zaman zaman bedava yiyecek malzemeleri vereceksiniz. Allah size bu imkânı, bu nimeti vermiş, siz de Allah’ın emri gereği ve O’nun rızası için ücret talep etmeden ve kimsenin de onurunu incitmeden mağdur insanlara yardım edeceksiniz ki, şükretmiş olasınız.
Giyim üzerine çalışıyorsunuz, elbise, manifatura ve benzerleri alıp satıyorsunuz. Bayramlarda ve sair günlerde çevrenizdeki yetim ve öksüzleri, fakir fukaraları, kimsesiz ve yaşlıları çağırıp, gücünüz nispetinde onları giyindireceksiniz. Ve ondan sonra da gönül huzuru ile sükûnet içinde “bana verdiğin nimetlerin şükrünü eda ettim, kabul eyle Ya Rabbi” diyeceksiniz.
Mimar veya mühendissiniz, yapı plân ve proje işleriyle iştigal ediyorsunuz. Her sene 3-5 fakirin, yoksulun plân-proje işini ücretsiz yapacaksınız. İnsanlara yardımcı olacaksınız.
Kirada gayrimenkulleriniz var, kira gelirleriniz kabarık. Muhtaç insanlardan, çaresizlerden, dul ve yetimlerden kira alırken insaflı olacaksınız, fazla ücret talep etmeyeceksiniz. Duruma göre bir kaç aileden kira almayabilirsiniz. Ramazan aylarında kiracılarınızın bayramı huzur içinde geçirmeleri için o ay kira istemeyebilirsiniz. Eğer nefsinize hükmeder de böyle bir fedakârlıkta bulunabilirseniz Allah’a gerçekten şükretmiş, hamd etmiş olacaksınız.
Odun, kömür, kabuk vs. yakacak malzemelerinin üretimini veya ticaretini yapıyorsanız, soğuk havalarda, kış aylarında yakacak almaya parası olmayan, soğuktan etkilenmemek için evin içinde battaniyelere sarılarak oturan garibanlara, yoksullara imkânların dahilinde bedava ve sırf Allah rızası için yakacak vereceksiniz ve ondan sonra da “şükürler olsun Allah’ım. Bana bahşettiğin nimetin şükrünü eda ettim, hamdolsun” diyeceksiniz.
Fırıncısınız diyelim. Un ve unlu mamuller ile uğraşıyorsunuz, geçiminizi bu yoldan temin ediyorsunuz. Sizin de şükrünüzü eda edebilmeniz için yapmanız gereken fedakârlıklar elbette vardır. Mesela akrabalarınızdan, komşularınızdan, arkadaşlarınızdan evine ekmek götürmekte zorlanan yüzlerce insan vardır. Bu durumda olan bir kaç aile tespit edip, onlara gücünüz oranında bedava ekmek verebilirsiniz. “İnsanların hayırlısı diğer insanlara faydalı olandır.” Bu ulvi kural gereği çevrenizdeki 3-5 fukaranın ekmek ihtiyacını giderip, “elhamdülillah, insanlara faydalı oldum, şükürler olsun” diyebilirseniz ne mutlu size.
Misalleri çoğaltabiliriz, ama gereği yoktur.
Mesele şudur ki, hayatın acımasız şartları altında ezilen insanlara yardımcı olmadan, verilen nimetlerden fakir-fukaranın doğal hakkını teslim etmeden, cebe paraya dokunmadan, tıka basa günde bir kaç öğün yemek yiyerek, ama etrafındaki aç ve açık insanlara el uzatmadan, “kuru kuru salavat, gel yanıma yat” mantığı içinde “sana şükürler olsun Allah’ım, hamdolsun” demenin fayda temin etmediğini, havada asılı kaldığını, karşılığının bulunmadığını unutmamak gerekiyor.
İşin püf noktası şudur ki;
Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkalarına yapmamak gerekiyor. Dinimiz ve dinimizin kurallarını hafife indirgemek, basite almak, etrafından dolanmak, istismar etmek bir Müslümana yakışmaz, ayıptır, günahtır. Selam ve dua ile hayırlı cumalar…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)