Nasıl bu hale geldik bilmiyorum! Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki; parti kavramı, Vatan kavramının önüne geçti. Canımız, ciğerimiz, bize nefes veren ormanlarımız yanıyor, askerlerimiz, insanlarımız ölüyor; Ortak tek bir tepkimiz..
Nasıl bu hale geldik bilmiyorum!
Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki; parti kavramı, Vatan kavramının önüne geçti.
Canımız, ciğerimiz, bize nefes veren ormanlarımız yanıyor, askerlerimiz, insanlarımız ölüyor; Ortak tek bir tepkimiz yok.
Hani, bazen ümitsizliğe kapıldığımızda, işimiz Allah’a kaldı deriz ya! Gerçekten bütün işimiz Allah’a kalmış bizim. Kimseye bir şey anlatmanın imkanı yok!
Kendime göre, memlekette bilinçsizce yapılan açılıma, sayıları denetim altına alınamayan göçmen sorununa ve son zamanlarda Türk, Kürt, arap ittifakı söylemlerine dikkat çekmek için “Şol Yemen” diye yazı yazmaya söz vermemiş olsam, bu yazıyı da yazmayacaktım.
Ölüme o kadar alıştık ki; isterse aynı anda yüz kişi ölsün, isterse yürürken ölsün, ister askerde ölsün;
Tek bildiğimiz ” Allah rahmet eylesin”
Niye ölmüş, ne olmuş diye soran bile yok artık.
Neyse biz konumuza gelelim.
ŞOL YEMEN
Hiçbir vatan evladının gidip de dönmediği yer derler Yemen için….
Osmanlı Devleti’nin zor günlerinde, Arap coğrafyasını elde tutmak ve müslümanların kiblesinin bulunduğu kutsal toprakları korumak için gönderilen on binlerce Türk askerinin dönmediği, birçoğunun adının bile bilinmediği, taşsız mezar, sessiz bir cephe derler Yemen için.
İşte bu askerlerden biridir Mehmet.
Dedesi gitti gelmedi, emmisi gitti gelmedi, babası gitti dönmedi.
Mehmet’de giderse dönmeyeceğini biliyordu.
Fakat annesi Emine Bacı; git oğlum, Tanrı Kerimdir. Sen çok tazesin, ecel senin gibi çiçeklere dokunmaya utanır diyerek gönderdiği binlerce Mehmet’in, hikayesi Yemen.
“Anne; araplar askerlerin kanını şerbet sanıyor…Canımızı kadere bağladık”
Bu sözler, Yemen’de, çölde, sıcakta, susuzlukta, yalnızlıkta, ihanette, göz göre göre ölüme gönderilen binlerce Mehmetçikten birinin hikayesi.
Peki neydi Yemen?
İhanetin, kardeşliğe saplanan hançerin, ümmet hayalinin parçalandığı bir yer di Yemen.
Yemen’de sadece kurşunlar değil, ihanet vurdu Mehmetçiği.
1916’da başlayan isyanlarla, Osmanlı’ya karşı İngilizlerle iş birliği yapan bazı Arap kabileleri, Türk askerini sırtından vurdu.
Suyunu verdiklerimiz, aşımızı paylaştıklarımız, hilafetin hatırına birlikte saf tuttuklarımız…arkadan vurdu bizi.
Türk askerinin Yemen’de sadece düşmanla değil ,çölün susuzluğuyla, açlıkla, yalnızlıkla savaştığı yıllarda, aynı inancı taşıdığını sandığı insanların ihanetiyle de yüzleştiğini tarihler yazmaz. Ama türküler anlatır
“Şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu ” diye başlayan o Yemen türküsü…
Bugün ümmetten bahsedenler, o ümmetin bağrında Türk’e yapılanları da hatırlasın
Hicaz’da, Yemen’de, Basra’da, Musul’da..Kanımızla suladığımız topraklarda bize reva görülenleri.
Bir Yemen gazisinin yıllar sonra verdiği röportajdan (1970, TTK dergisi özel sayı)
” Düşman kimdi ayırt edemezdik. Aynı kıbleye döndüğümüz adamlardan kurşun yedik.
Sırtımızı döndüğümüzde, selam verdiğimiz Arap, gece cephaneyi çalar, nöbetçiyi öldürürdü.
Biz orada hem şehit hem yetim olduk.
Tarihten ders alır mıyız? Bilmiyorum.
Yalnız şunu bilmek gerekir ki; Cumhuriyet bir intikam değil, bir uyanıştır.
Türk milleti, yüzyıllarca sırtında taşıdığı ümmet yükünden kurtularak, kendi benliğine dönmüştür.
Mehmetcik Yemen’den ders alarak var etti Cumhuriyeti.
Şimdi kolay değil bu Cumhuriyetin değerlerini yıkmak.
Senin, benim, dedelerimizin, babalarımızın kanları ile yazıldı bu Cumhuriyet .
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)