Köşe Yazısı

💥 Valiyi titreten Devlet Başkanı mesajı!..

Her Müslüman devlet başkanı ve valilerin, hatta devlet yönetimine talip olanların muhtemelen bildiği tarihi ibretlik hâdise… * Hz. Sa’d b. Ebû Vakkas (r.a.), Şam valisi iken şehirde bir camiyi genişletmek..

💥 Valiyi titreten Devlet Başkanı mesajı!..

Her Müslüman devlet başkanı ve valilerin, hatta devlet yönetimine talip olanların muhtemelen bildiği tarihi ibretlik hâdise…
*
Hz. Sa’d b. Ebû Vakkas (r.a.), Şam valisi iken şehirde bir camiyi genişletmek ister.
Caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali, arazinin ortalama değerinin 2 katı miktarı verir ve arazinin hakkı budur diyerek, Yahudi’nin rızasının hilafına araziye el koyar.
Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a derdini anlatır. Müslüman vatandaş da kendisine, Medine’ye git. Orada halife Hz. Ömer vardır. Derdini anlat.
*
Şamlı Yahudi yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşır. Hz. Ömer’in yanına gider. Derdini anlatır…
Hz. Ömer adamı dinler. Sonra bulduğu bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar:
– “Bilesin ki, ben Nûşîrevân’dan daha az adil değilim.”

Yahudi bu yazıyı alıp Medine’den ayrılır. Şam’a gelir.
Önce, valiye gitmeyi de pek istemez. Çünkü sonuç alamayacağı kanaatindedir.
Fakat yine de, mademki yorulup da oralara kadar gittim, bari halifenin şu yazdığı cümleyi valiye vereyim, der.

Valinin huzuruna çıkar ve halifenin emanetini uzatır. Medine’deki halifenin size mesajıdır, der.
Vali Sa’d b. Ebû Vakkas, bu kısa cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir.
Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der; arsanız size geri verilmiştir.
*
Valinin bu sözü üzerine şaşırma sırası bu defa Yahudi’ye gelmiştir: Tek bir cümle valiyi bu kadar nasıl sarsabilirdi!.. Hayretle merak ve dehşet içinde valiye sorar: “Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız?”, der.

Şam valisi Hz. Sa’d, bak der, sana bu cümlenin hikâyesini anlatayım: “İslam’dan önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer İran taraflarına ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran’a vardık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydular. Üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımızı anlattık. Bize yardım etti. Gidip krala durumunuzu anlatın, o mutlaka size yardım eder, dedi.

Biz de sabahleyin kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikâyetimizi bir mütercim krala tercüme etti. Kral Nûşîrevân dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğini söyledi.
Biz tekrar Han’a döndük. Hancı sonucu öğrenince son derece üzüldü ve burada bir hata var, dedi. Gelin beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım, teklifinde bulundu.
Hancı durumu Nûşîrevân’a anlattı. Develerimize el koyan kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yeri anlattı. Dikkat ettik, Nûşîrevân’ın yüzü sapsarı kesildi.

Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona sorular sordu. Sonra ayağa kalktı, her birimize 2 şer kese altın verdi, akşama kadar develeriniz gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin dedi. Ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın, talimatını verdi.

Akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için hancıya sorduk.
Hancı şöyle dedi: Sizin develerinize el koyan kişi Nûşîrevân’ın büyük oğlu ile veziridir. Bunlar bir çete kurmuşlar. Garibanların mallarına el koyuyorlar. Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözlerinizi Nûşîrevân’a yanlış tercüme etmiş. Böylece kralın oğlunu ve veziri korumuş. Ben sizinle gidip durumu anlatınca Nûşîrevân bu oyunu anladı. Ama neden ayrı kapılardan gidin, dedi, ben de anlayamadım. Hele yarın olsun anlarız, dedi.

Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm.Sordum kim bunlar ve suçları ne, diye. Dediler ki, bunlardan biri Nûşîrevân’ın büyük oğlu diğeri de veziridir. Bunlar, buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak Nûşîrevân ikisini de asarak idam etmiştir. Nûşîrevân kendi öz oğlunu idam etmişti.

Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikâyetlerimizi yanlış tercüme ederek, kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük.

İşte Hz. Ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine “Bilesin ki, ben Nûşîrevân’dan daha az adil değilim” sözüyle bana bunu hatırlatıyor. Halkına zulmedersen seni darağacına çekerim diyor. Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Nûşîrevân’ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi. Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı.”

Rivayet olunur ki bu hâdiseyi bire bir yaşayan Yahudi, hem arsasını hibe eder ve hem de Müslüman olur.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL