Köşe Yazısı

YEŞİLDEN BETONA

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle tamamlanmasından sonra, yeşilsiz ve ağaçsız bir bozkır kenti olan Ankara’yı yeşillendirmeye kararlıydı. 1925 baharında, toprak satın alarak, daha sonra kendi adını taşıyacak çiftliği kurmak için toprak..

YEŞİLDEN BETONA

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle tamamlanmasından sonra, yeşilsiz ve ağaçsız bir bozkır kenti olan Ankara’yı yeşillendirmeye kararlıydı.
1925 baharında, toprak satın alarak, daha sonra kendi adını taşıyacak çiftliği kurmak için toprak analizleri yaptırmaya başladı.
Bunun için getirtilen yabancı uzman, ağaçlandırılıp yeşillendirilecek ve tarıma açılacak alandaki toprağı çok verimsiz buldu. “Bu toprakta ve bu iklim şartlarında ya sabır tükenir ya da para,” diyerek Atatürk’e bu projeden vazgeçmesini öğütledi.
Atatürk: “Bu söylediğiniz, bizim de bildiğimiz bir sonucun bilimsel olarak kanıtlanmasıdır.” dedi ama şunu da ekledi. “Bilim aynı zamanda bilinenin ötesine geçmek değil midir?
Çiftlik fikrinden vazgeçmedi.
Bunun için belirlediği alandan kova kova doldurduğu toprak örneklerini, o zaman Ankara’nın tarım okulundaki tek laboratuvara gönderip analiz ettirdi. Analizleri yapan, tarım eğitimi de almış biyoloji öğretmeni Zihni Derin, sonuçları her gün gelip Atatürk’e bildirmekteydi: “Ne yazık ki kireçli, çorak toprak; verimsiz.”
Onun bu açıklamalarına Atatürk her seferinde: “Çok memnun oldum, çok memnun oldum,” diye cevap verince Zihni Derin merak içinde kalıyordu.
Bütün cesaretini topladığı bir gün Atatürk’e: “Affedersiniz Paşam, analiz sonuçlarının olumsuz çıkmasından niçin memnun kaldınız bir türlü anlayamadım,” dedi.
Atatürk: “İlahi hoca,” diye güldü, “verimli toprakta, elverişli iklim koşullarında herkes çiftlik kurar. Ben senin işe yaramaz dediğin bu kurak ve çorak toprakta da çiftlik kurulabileceğini göstereceğim.”
Daha sonra “Atatürk Orman Çiftliği” adıyla tanınacak çiftlik kuruldu. (Aslan Tufan Yazman, Atatürk’le Beraber, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1984, s. 123)
İktidar mensupları, her söze başladıklarında “Eski Türkiye” diyerek geçmişi kötülemeye, o günün şartlarında yapılanları topluma unutturmaya çalışsalar da yukarıdaki anı, aslında bize her şeyi anlatmıyor mu? Çorak topraklardan tarım arazileri yaratmaya çalışan bir zihniyetten tarım arazilerini imara açıp betonlaştırmaya çalışan bir zihniyete evrildik… Aradaki en önemli fark nedir biliyor musunuz? Eskiler ülkeyi, şimdikiler parayı düşünüyor.
Ayrıca şunu da gözden kaçırmayalım: Atatürk’ün, Anadolu’nun bozkırında modern tarım için, şahsi parasıyla alıp devletine bıraktığı Atatürk Orman Çiftliği’ni sırf adından rahatsız oldukları için, önce uyduruk nedenlerle parçaladılar sonra da “dinazor çöplüğüne” döndürdüler.
O Atatürk, zor koşullarda tarıma elverişli topraklar elde etmeye çalışırken şimdikiler, Trakya büyüklüğündeki toprağı ekip biçmiyor, Venezüella’dan, Sudan’dan tarım arazileri kiralamaya çalışıyorlar. Nereden, nereye…
Tıpkı tüm dünyanın anladığı gibi biz de Dinazor’un ve betonun yenemeyeceğini bir gün anlayacağız. İşte o zaman 1925’e dönüp o adını ve eserlerini bir bir yok etmeye çalıştığımız Mustafa Kemal Atatürk’ün ufkuna bakalım… Gerçi önünü göremeyenlerden 100 yıl sonrasını görebilmelerini beklemek de ne kadar doğru olur, bilmem ki!..
Çorak topraklardan tarım topraklarına mı, tarım topraklarından betona mı? Bu tercihi doğru yapmayanlar şunu çok iyi bilmeliler: Belki siz göremezsiniz ama tercihlerinizin sonuçlarını torunlarınız sorgulayacak, ruhunuza belki dua belki de beddua okuyacak. Siz siz olun dua almaya çalışın…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL