Köşe Yazısı

UMUTLAR SENEYE

Fındık sezonunun sonuna yaklaştığımız şu günlerde, okulların başlamasıyla gurbetçi fındıkçıların çoğu çoktan döndüler evlerine. İnsani koşullarda yaşayabilmeleri için toprağından ürettikleriyle gerekli kazancı sağlayamayan diğer üreticiler gibi Karadenizli fındıkçıların da çoğu..

UMUTLAR SENEYE

Fındık sezonunun sonuna yaklaştığımız şu günlerde, okulların başlamasıyla gurbetçi fındıkçıların çoğu çoktan döndüler evlerine. İnsani koşullarda yaşayabilmeleri için toprağından ürettikleriyle gerekli kazancı sağlayamayan diğer üreticiler gibi Karadenizli fındıkçıların da çoğu gurbette yaşarlar. Çünkü, para edecek tek ürünlerinde çocukları için bir gelecek görmeyenler, mecburen terk etmişler doğup büyüdükleri toprakları. Diğer yandan, atadan kalma arazilerin kardeşlerce bölünmesiyle iyice küçülmüş fındık bahçeleri. Yani şehre göç kaçınılmaz hale gelmiş yöremizde. Mahalleler, köyler boşalmış durumdalar…
Bahçelerin küçüklüğüne bir de gerekli bakımların yapılamaması verimliliği iyice azaltmış durumda. Karadenizli her şeye rağmen toplamak zorundadır fındığını. Bahçesini her sene ekmez çünkü. Yetişmiş ocaklar ne verirse onu toplaması gerekir.
Karadenizli fındıkçıların çoğu gurbetten kalkıp köylerine gidip gelmelerinin maliyetlerine bir de diğer masraflarını eklediğinde sadece kendilerine yevmiyeci gibi çalışmış oluyorlar. Buna rağmen “Ele çalışmaktan iyidir.” deyip bahçesinin yolunu tutuyor, fındık çuvallarını, hem de yağmur çamur demeden sırtlamaya devam ediyor…
Her türlü zahmetine rağmen, ürettikleri fındıklarını gerçek değerine satamayınca daha yola çıkmadan kurdukları hayalleri yıkılmış olarak dönüş yoluna koyuluyorlar. Hem de umutlarını seneye saklayarak. Gerçi tüm üreticiler gibi biz fındıkçılar da alıştık umutlarımızı ötelemeye.
Hayallerini hep ötelemek zorunda kalanların, bunu kendilerine reva görenleri neden sorgulamadıklarını anlamıyorum. Biz üretirken onlar oturdukları yerden ve bizim sırtımızdan alın terimizi sömürürken bize de “Buna da şükür” demeyi öğütlediklerini görmüyoruz. Oysa para eden tek ürünümüzü gerçek değerine satamıyor olmamızın asıl sorumluları karşımızda duruyorlar. Aslında umutlarımızı hep onlar öteliyorlar…
Açıklanan taban fiyata fındığını satamayanlar, kış yaklaşırken elektrik ve doğal gaz faturalarını nasıl ödeyeceklerini şimdiden düşünmeye başladılar bile.
Üretici, fındığı için açıklanan taban fiyata değil onu kaç liraya sattığına bakıyor. Burada bile üretici aleyhine on lira civarında kayıp var piyasada. Devlet, açıkladığı taban fiyata fındığı almayıp, birçok zorlayıcı şartlar ileri sürünce gurbetçi üreticiler de ister istemez fındığını düşük fiyata tüccara vermek zorunda kaldılar.
Belki de birileri fındığı halen “dağ ürünü” gibi görmeyi sürdürüyor. Ama ne hikmetse yörenin tek geçim kaynağı olan dağ ürününün peşine düşmekten de geri durmuyorlar… Küçümsedikleri o ürün, bu ülkenin en önemli ihraç ürünü olmaya devam ediyor.
Her zaman söylüyorum; Üretenin, ürettiği mahsulünün fiyatını belirleyemediği her yerde emeğin sömürüsü kaçınılmazdır. Umutların başka baharlara kalmaması için tek çözüm, üretenler birliklerine sahip çıkmalılar. Tarımsal ürünlerde al-sat yapan değil üreten kazanmalı. Kazanmalı ki daha çok üretmeye gayret etsin.
Dünyanın içinde bulunduğu ekonomik durum, özellikle tarımsal alanda üreticinin ve üretmenin ne kadar önemli olduğunu hepimize gösterdi.
Üretenin kazandığı, umutların ötelenmediği günleri umutla bekliyoruz…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL