Türk siyasetinin geldiği noktayı görmek açısından, yazılı ve görsel basına yansıyan iki olayı irdelemek istiyorum. Şunu baştan belirtmek isterim ki hiçbir parti veya partiliyi eleştirmek, karalamak değil amacım. Sadece, siyasette..
Türk siyasetinin geldiği noktayı görmek açısından, yazılı ve görsel basına yansıyan iki olayı irdelemek istiyorum. Şunu baştan belirtmek isterim ki hiçbir parti veya partiliyi eleştirmek, karalamak değil amacım. Sadece, siyasette toplum olarak geldiğimiz noktanın tespitini yapmak istiyorum.
Daha geçenlerde bir milletvekili yaptığı açıklamanın ardından partisinden kesin ihracı istenerek disipline verildi. TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarının ardından katıldığı bir televizyon programında söyle demişti milletvekili: “Açıklanan rakamların üzerinde enflasyon oranları var. Zamlar bu milletin belini büküyor. Bunlar gerçek. Bunları görmemezlikten gelemeyiz. Bunları konuşmamız gerekiyor. Bunları yok sayamayız. Bir şeyi yok saydığınızda problem ortadan kalkmıyor ve bu tepkiyi getiriyor.”
Buradan da anladığımız kadarıyla sayın milletvekili, çarşı-pazar dolaşıyor, vatandaşı dinliyor ki doğrusunu yapıyor. Vatandaşın enflasyon konusundaki tepkilerini de haklı bulup dile getiriyor. Muhtemeldir ki enflasyonu kendi de hissediyor. Milletvekili: Yok kardeşim, siz abartıyorsunuz. Devletin resmi kurumu % 61 enflasyon var diyorsa doğrudur. Daha fazla olduğunu kim uyduruyor, mu deseydi? Yani gördüğü ve hissettiği enflasyonu inkar mı etseydi? Milletvekilinin en asli görevi vatandaşın sesi olmak, onların sorunlarını yüce mecliste dile getirip çözüm aramaktır. Onun siyaset yapma ve seçilme gayesi budur zaten. Bana göre sayın milletvekili de bunu yapmıştır. Bir daha aday yapılmama –maalesef genel başkanların istemedikleri, aday olamıyor bu ülkede- riskini de göze alarak onurlu bir duruş sergilemiştir.
Eleştiriyi, daha iyisini yapma fırsatı gibi görmeyip karşıtlık olarak algılayan bir siyasi kültüre büründük. Bunu çok tehlikeli ve sakıncalı bulduğumu belirtmek isterim.
Diğer örneğimizde de, aynı şehirde siyaset yapan iki hanımefendinin cenaze dolayısıyla birbirini ziyareti ve ardından birinin görevden alınması.
Bizim kültürümüzde ölüm söz konusu olduğunda taziye ziyareti, kanlı bıçaklı olmayanlar için çok insani bir olaydır. O anda siyasal bütün farklılıklar bir kenara atılır, sadece acı paylaşılır. Çünkü ölümün partisi ve siyaseti olmaz. Biz atalarımızdan böyle gördük. Dini hoşgörümüz de bunu emreder.
Siyasi partilerdeki ihraçların nedenlerinin en başında genel başkanların tutumu veya partinin ilkelerinden uzaklaştığı gibi eleştirilerin geldiği görülüyor. Özellikle her fırsatta demokratlığını dile getiren partilerdeki eleştiri tahammülsüzlüğünü anlamak mümkün değil. Oysa bırakın genel başkanı herkes eleştirilebilir olmalıdır. Bunu yaparken de şunu unutmamak gerekir diye düşünüyorum: Eleştiri haktır, hakaret suçtur.
Siyasi partileri yönetenler hakaret içermeyen her eleştiriyi büyük bir sabırla dinleme olgunluğuna sahip olmalıdırlar.
Ülkeyi yönetenlerin veya yönetmeye talip olanların davranışlarını kendine örnek alan milyonlar var bu ülkede. İyi örneği temsil etmek belki zordur ama toplumsal barış için en iyisidir.
Partisinin genel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla, genel başkanının gözlerine bakarak, gördüğü yanlışları söyleyebilen cesur yürekli politikacılara dünden daha çok ihtiyaç var bu ülkede.
Cesur yüreklere gerekli desteği fazlasıyla verelim ki politik hayatımızda daha çok öne çıkabilsinler…
Bizim siyasetcilerimizi eleştirmeyip, biat ettinmi en iyi vatandaşsın.