Köşe Yazısı

“NET”SİZ ÜNİVERSİTE

Ülkelerin eğitimde geldikleri noktayı değerlendirirken göz önünde bulundurulan en önemli kriterlerden biri de o ülkenin üniversitelerinin başarısıdır. Yani, üniversiteleri dünya sıralamasında üst sıralarda bulunan ülkeler, eğitimde başarıyı yakalamış ülkelerdir. 2022..

“NET”SİZ ÜNİVERSİTE

Ülkelerin eğitimde geldikleri noktayı değerlendirirken göz önünde bulundurulan en önemli kriterlerden biri de o ülkenin üniversitelerinin başarısıdır. Yani, üniversiteleri dünya sıralamasında üst sıralarda bulunan ülkeler, eğitimde başarıyı yakalamış ülkelerdir.
2022 verilerine göre ilk onda dokuz tane ABD üniversitesi var. Bu veri bile onların neden “süper güç” olduklarını gösteriyor bize. Türk üniversitelerinin bu sıralamalarda her geçen sene gerilediğini görmekteyiz. Bunun nedenlerini incelediğimizde en başa siyasetin üniversiteler üzerindeki etkisini sonra da sistemi koymamız mümkün. Ayrıca dayatma rektör atamalarının da etkisini unutmayalım. Özgürlüğünü kaybeden üniversitelerden başarı bekleyemeyiz.
Bütün bunların yanında bu yazıda dikkat çekmeye çalışacağım bir başka faktör daha var ki bu erimeye adeta ateş oldu. Daha evvel de yazdığım gibi, üniversitelere girişteki taban puan uygulamasına son verilmesi adeta bu erimenin tuzu biberi oldu. Üniversite sınavları sonucunda eksi netle girilen üniversitelerden başarı beklemenin hayal kurmaktan daha zor olduğunu düşünüyorum.
Konunun uzmanlarınca karşı çıkılan bir yöntem, sırf özel üniversitelerin kontenjanları dolsun, diye uygulamaya kondu. Üniversiteye girişte taban puan uygulaması kaldırıldı ve sıfır çeken öğrenciler dahi “üniversiteli” oldu. Gelin de siz bu sistemden başarı bekleyin…
Geçtiğimiz hafta basına yansıyan haberlere göre Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Türk Lehçeleri ve Edebiyatı bölümüne son yerleşen öğrencinin doğru-yanlış tablosuna bakıldığında eksi iki net gerçeğini görüyoruz. Yani eksi iki netle üniversiteye yerleşmiş bu öğrencimiz. Bize düşen, bu öğrenciye başarılar dilemektir. Sistemin bozukluğundan yararlandı ve üniversiteli oldu. Öğrenciye bir lafımız asla olamaz. Bizim derdimiz sistemle…
İki aşamalı yapılan tüm sınavlarda genel olarak uygulanmasını beklediğimiz bir yol vardır; Birinci sınavı geçemeyen ikinci sınava giremez. Nedense bizde bu da yok. Birinci sınavın sonucu belli olmadan ikinci sınava alınıyor öğrenciler. Sonuç; “Net”siz üniversite…
Ülkenin her iline bir üniversite açmakla övünenler, sokakları dolduran üniversite mezunu işsizleri görünce başları dik yürüyebiliyorlar mı? diye merak ediyorum. Üniversitelerde okuyan öğrenci sayısının sadece niceliği ifade ettiğini oysa niteliğin ve ülkenin ihtiyaçlarına göre insan gücünü planlamanın önemini ne zaman anlayacağız? Üniversitelerdeki alanlar ve kontenjanlar ülkemizin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenmelidir. Gençleri dört sene üniversite yollarında tutup hiçbir meslek sahibi yapamıyorsak işsizler ordusuna bolca nefer katıyoruz demektir. Bu da bizi gerek eğitimde gerekse gelişmişlik anlamında ileri değil geri götürür.
Gelmiş olduğumuz noktanın bir de öncesi var ki onu da belirtmeden geçemeyiz.
Ülke olarak öğrencilerimizi akademik veya mesleki eğitime yönlendirme konusunda bir türlü karar veremedik. Herkesi akademik üniversite okutmak gibi bir hastalığımız var. Oysa “ara eleman” diye tanımladığımız, ülkenin sanayisinde lokomotif görevi görecek insan gücünü yetiştirmek için gereken mesleki eğitimi bir türlü veremiyoruz.
Bunun için de önerilerimiz mutlaka var. Sadece eleştirmek değildir marifet. Öneri sunmak gibi bir görevimizin olduğunu elbette biliyorum.
Sunacağım önerilerin eğitim camiasında da karşılığının olduğundan eminim.
Mesela şunları yapabiliriz:
Liseleri, mesleki, akademik ve de özel yetenek ile gidilebilenler olmak üzere üç kategoriye ayırabiliriz.
Sekizinci sınıfın sonunda yapacağımız sınavın sonucuna göre öğrencileri iki kategoriye ayırıp mesleki lise ya da akademik liseye zorunlu olarak yönlendirebiliriz. Yani kimin hangi tür eğitimi alması gerektiğine sistem karar vermelidir.
Özel yetenek gerektiren alanlar için açılmış olan liselere yetenek sınavıyla öğrenci seçimine devam edilebilir.
Eğitimimizi bu öneriler doğrultusunda şekillendirebilirsek zengin, fakir demeden sadece bilgi ve yetenekleri doğrultusunda öğrencilerimizi geleceğe hazırlar ve eğitimde fırsat eşitliğini tam olarak sağlarız diye düşünüyorum. Parası olanın istediği üniversiteye gidebileceği, olmayanın da açıkta kalacağı bir sistemden vaz geçmediğimiz sürece bir arpa boyu yol alamayız. Bırakın da para değil zeka ve yetenek kazansın. Böyle yaparsak “net”siz üniversite gibi komik manzaralarla karşı karşıya kalmaz ülkemiz.
Ekonomik gücün değil kafalardaki gücün kazanmasını isteyenlerin çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşamak en büyük hayalimiz olmalı…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL