Köşe Yazısı

MAHALLEDE HIRSIZ VAR

Yaklaşık bin yıl önce “vatan” edindiğimiz ve o günden bu güne kadar üzerinde yaşadığımız Anadolu toprakları stratejik ve jeopolitik konumu, zengin yer altı ve yer üstü kaynakları, yaşamaya son derece..

MAHALLEDE HIRSIZ VAR

Yaklaşık bin yıl önce “vatan” edindiğimiz ve o günden bu güne kadar üzerinde yaşadığımız Anadolu toprakları stratejik ve jeopolitik konumu, zengin yer altı ve yer üstü kaynakları, yaşamaya son derece elverişli iklimi ve tarıma müsait toprakları; denizleri, ırmakları ve gölleri; yaylaları, ormanları ve ovaları ile dünyanın em mükemmel ülkelerinden birisidir, kim bilir belki de birincisidir.
Genç ve çalışkan bir nüfusa sahibiz, bu coğrafyada refah ve saadet içinde yaşayabilmek için ne gerekiyorsa hepsi bizde mevcuttur. Fakat var olan bu imkânları değerlendirebildiğimizi ve insanlarımızın huzur içinde yaşayabilmelerini temin ettiğimizi söyleyebilmek hakikaten çok zordur. Beceriksiz ve liyakatsiz idarecilerimizin yanlış icraatları neticesinde nimet-külfet paylaşımının adil bir ölçü ile yapılamaması, gelir-gider dağılımının Hakkaniyete uygun olarak gerçekleştirilememesi, ülke kaynaklarının bir takım tekellerin kontrolüne geçmesi, milletimizin bir takım sebeplerle bunu fark edemiyor olması ve diğer bazı nedenlerden dolayı mutluluğa hasret insanlar olarak, umudu hep başka bir bahara taşıma talihsizliğinden bir türlü kurtulabilmiş değiliz. İçimizde “bir ur misali” toplumun çürümesine vesile olan bir avuç mutlu azınlık “çok yemekten ve tokluktan” ölüp giderken, insanlarımızın büyük bölümü sefilleri onamakta, bir dilim ekmeğe, bir yudum suya muhtaç bir halde “açlıktan ve yokluktan” kurtulabilmenin ve hayatta kalabilmenin mücadelesini vermektedirler. Meşru ve yasal yollardan çalışarak zengin olmaya karşı olan yok, ama bu ülkede kimlerin ne şekilde milyarlarına milyar kattığını da, gündemi ve olayları takip edenler elbette bilmektedirler. Küresel emperyalizmin ve egemen güçlerin himayesindeki faiz illetine dayalı, zalim ve kapitalist sistemin bir takım ayrıcalıklı ve koruma altındaki bir avuç insanı nasıl Karun’lar gibi zengin ederken; büyük çoğunluğu oluşturan gariban, kimsesiz ve çaresiz insanlarımızı da nasıl 3-5 kuruşa hasret bıraktığını, dilenircesine devletten aldığı yardımlarla nasıl hayat mücadelesi verdiğini görüyor, biliyoruz. Ne yazık ki, bu zulmü durduracak güç ve imkâna şimdilik sahip değiliz. İnsanlarımız arasında “gelen gideni aratır. Böyle gelmiş-böyle gider. Kim gelirse gelsin, bir şey değişmez” söylemlerinin beyinlerimize kasıtlı olarak nakşedilmiş olması bu sebeptendir. Aslında, ümitsizliğin ifadesi olan bu kanaatlerin doğru olmadığını yakın geçmişte ve 54. hükümet döneminde millet olarak gördük-yaşadık, ama çabuk unuttuk, “ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet “ kabilinden bize unutturdular. Hatırlanırsa Refah-Yol hükümeti bir yıl gibi kısa bir süre işbaşında kalmasına rağmen efsane hizmetlere imza atmıştı. O dönemde “havuz sistemine geçilmiş, Cumhuriyet tarihinde ilk defa denk bir bütçe yapılarak, iç borçlanma durdurulmuş, bir kuruş dış borç alınmamış ve rutin olarak vadesi gelen borçlar da düzenli olarak ödenmiş, KOBİ’lere faizsiz kredi verilerek, sanayi Anadolu’ya yayılmış idi. Cumhuriyet döneminin “en başarılı hükümeti” olarak tarihe geçen söz konusu hükümet yeni vergi koymadan, anormal zamlar yapmadan, yerli kaynakları harekete geçirmek sureti ile bütçeye 35 milyar dolar artı para temin etmiş ve bir rekora da imza atmıştı. 1996-1997 yıllarından bahsediyorum, asırlar öncesinden değil. Ve O hükümet bunlarla da kalmıyor, yıllık olarak memurlarına % 130, işçilerine %102, işçi-memur emeklilerine %200, Bağ-Kur emeklilerine, yaşlılık maaşlarına, öğrenci burs ve kredilerine, Sosyal yardımlaşma yardımlarına %300; tarım ürünlerine ortalama %300-400 oranlarında zamlar yapıyor ve insanlarımıza adeta bahar bayramı yaşatıyordu. O dönemde bunlardan başka D-8 ler adıyla İslâm Ülkeleri bir araya getiriliyor ve adeta dün-ya mazlumları ve ümmet yeniden ayağa kalkıyordu. Çünkü O hükümet Millî Görüş ağırlıklıydı ve başında asrın Lideri Mücahit ERBAKAN bulunuyordu. Bunlar bizler için güzel şeylerdi ama emperyalizmin ve siyonizmin ağa babaları ve yerli işbirlikçileri tehlikeyi erken sezdiler, kendilerince de önlemini aldılar. Çünkü: Denk bütçe ve havuz sistemi yerli hortumcuları, KOBİ’lerin desteklenmesi yabancı sermayeli sanayicileri, D-8’ler ise Siyonistleri ve uzantılarını fazla rahatsız etmişti. Asılsız “irtica” yaygaraları, 28 Şubat süreci ve malum sonuç ortada. Merhum ERBAKAN’ı tüm şer güçler anladı, bizim insanımız anlayamadı, timsahın gözyaşlarına itibar edecek halimiz yoktur. O başarıların hikmeti keramet değil, uygulanan model, takip edilen yoldu. Kişiler elbette mühim, ama onları mühim kılan eti-kemiği değil, görüş ve düşünceleridir. O efsane hizmetler Millî Görüş’ün iktidarı halinde yine gerçek olacak. Olmaz-olmaz demeyin, olmaz diye bir şey yok. Ama Mahallede hırsız var, önce o’ndan kurtulmamız gerekir. Zira, hırsızı kovmadıkça ne yaparsak nafile. Milletin alın terini birileri kendi çıkarı ve menfaati uğruna bir yerlere pompalamakta, yorgunluğumuz bize ödül kalmakta. Var mısınız evdeki, mahalledeki ve ülkedeki hırsızlara: yeter artık demeye? Çünkü her şey bu iradeye, bu mücadeleye bağlı. Haydi, kalkın ayağa ve biliniz ki: Mazlumlar ayağa kalkmadan, zalimler asla diz çökmez.
Selâm ve dua ile…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL