Köşe Yazısı

KAYBOLAN DEĞERLER

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarıyla ilgili etkinlikleri izlemek için akşam saatlerinde gittiğim İstiklal Caddesi’nde gördüklerim beni hem düşündürdü hem de üzdü. İlk ve ortaokul yıllarım geldi aklıma. Bir köy okulunun..

KAYBOLAN DEĞERLER

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarıyla ilgili etkinlikleri izlemek için akşam saatlerinde gittiğim İstiklal Caddesi’nde gördüklerim beni hem düşündürdü hem de üzdü. İlk ve ortaokul yıllarım geldi aklıma. Bir köy okulunun bayram kutlamalarındaki coşkusu, kadınlı erkekli tüm köy halkının bayram coşkusuna ortak olma arzusu, cumhuriyeti ne denli özümsediklerinin kanıtıydı. Yalnızca içlerinden geldiği için, yürüyerek geldikleri köy meydanında çocuklarının coşkusunu izleyen yurttaşlar, Mustafa Kemal Atatürk’e olan sevgilerini, cumhuriyetin onlara kazandırdığı yurttaşlık bilinciyle kutlarlardı. Yine eskiden 29 Ekim törenleri illerin stadyumlarında ya da en büyük meydanlarında görkemli olarak ve devlet tarafından düzenlenirdi. Oysa şimdilerde belediyelerin inisiyatiflerine bırakılmış bayram kutlamaları. Günümüzde bazı belediyelerimizin aynı coşkuyu yaşatmaya çalıştıklarını görmek umutlarımızı yeşertiyor.

Beni üzen ve üzdüğü kadar da düşündüren en önemli konu, özellikle milli bayramlarda oluşturamadığımız birlik ve beraberliğin yanı sıra bazı değerlerimizi kaybediyor olmamız. O akşamki gördüklerim ve yaşadıklarım karşısında çok düşündüm; Biz bu hale nasıl geldik?

Cadde her zamanki gibi kalabalık. İnsanlar ışıltılı ışıkların altında yürüyor. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Kapalı mağazaların duvarına dayamışlar sırtlarını, müzik yapıyor gençler. Beğenenler, etraflarında mini bir tribün oluşturmuş, coşkularına ortak oluyorlar gençlerin. Bir siyasi partinin ilçe merkez binasının önündeki kutlamalar bir hayli coşkulu. Hoparlörden yükselen onuncu yıl marşı ve sallanan bayraklar dikkat çekiyor. İlk aklıma gelen ise diğer partilerin neden aynı coşkuyu göstermedikleri oluyor. Oysa çok özel bir bayram 29 Ekim. Kul olmaktan kurtulup özgür insan olmamızın tapusu gibi. Bir süre sonra bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın söyleneceği anons edilince ayağa kalkıp “ti” sesini dinlemeye başladım. Saygı duruşuna katılmayıp kalabalığın yakınından geçenlerin olayı kavramadıklarını, belki de yabancılar olabileceklerini düşündüm ama İstiklal Marşı başlayınca durmayıp, yanındakine: Hadi işimiz var, diyerek yürüyenlere acıyarak baktım. İnsanların en kutsal değerine bu denli duyarsızlaşmasının sorumlusu kim acaba dedim?

İstiklal Marşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Marşı’dır. Bir başka deyişle, Türk Milleti’nin emperyalizme karşı direnişinin, onurunun ve bağımsızlığının sembolüdür. Her yurttaşın, tüyleri diken diken olarak söylenen İstiklal Marşı’na katılması gerekmez miydi? Fatih’in fethettiği, Osmanlı’nın başkenti olan bu şehrin caddelerinde İngiliz, Fransız ve İtalyan askerleri dolaşırken rahatsız olmayanların torunları mıydı bunlar? İçim acıyarak söyledim İstiklal Marşı’mızı.

Milli Bayram günlerine gelen tarihlerde camilerimizde Cumhuriyet ve Atatürk’ten hiç bahsedilmemesi ülkenin birlik ve beraberliğine hizmet etmiyor. Cumhuriyetin kurucuları için kullanılan “İki ayyaş” sözü ve Cumhuriyet’e “90 yıllık reklam arası bitti.” diyenler cumhuriyetin kazanımları sayesinde o makamlarda olduklarını unutuyorlar.

Bağımsızlık ve özgürlüğümüzün sembolü olan İstiklal Marşı’mız, hangi nedenle okunuyor olursa olsun duyduğumuz anda hiç kimselerin görmediği ücra köşelerde de olsak saygı duruşuna geçer, eşlik ederdik. Gel de o günlerin Türkiye’sini özleme… Her şeye rağmen içimizdeki Atatürk, cumhuriyet ve bağımsızlık aşkını kimse bitiremeyecek.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL