Köşe Yazısı

Kantarın Ayarını Bozmayın

Toplumsal yaşamda adil birisi olmak, evrensel anlamda insan olmanın da en kıymetli erdemlerinden biridir. Gerek yaşantınızda gerekse yaptığınız toplumsal görevinizde çevrenizdekilerce adil olduğunuzun bilinmesi toplumda sizi oldukça güvenilir ve sağlam..

Kantarın Ayarını Bozmayın

Toplumsal yaşamda adil birisi olmak, evrensel anlamda insan olmanın da en kıymetli erdemlerinden biridir. Gerek yaşantınızda gerekse yaptığınız toplumsal görevinizde çevrenizdekilerce adil olduğunuzun bilinmesi toplumda sizi oldukça güvenilir ve sağlam bir yere oturtur. Bunu devlet özelinde düşündüğünüzde adaletli bir devlet anlayışı toplumsal barış ve güveni daha da ileri düzeye çıkartır ki bu da toplumsal açıdan ülkedeki huzurun ve refahın teminatı olur. Demek ki toplumun huzuru ve kalkınması için adalet oldukça önemlidir.
Yunan mitolojisindeki “Adalet Tanrıçası Tehmis” elindeki teraziyi tutarken gözeri bağlıdır. Çünkü adalet için son kararı verecek kişinin tarafsız olması ve kararlarını bu tarafsızlıkla sadece ve sadece hukukun evrensel ilkelerine göre vermesi gerektiğini sembolize eder. Şayet adalet terazisinin ayarını bozarsanız toplumsal barış ve huzurun dengesini de bozarsınız. Mahkeme salonlarında “Adalet mülkün temelidir” sözü boşuna söylenmiş bir söz değildir. Çünkü mazlumların güvencesi, güçlü olanın değil haklı olanın hakkını korumanın teminatı adalettir.
Toplumsal barışı sağlaması gereken siyasiler, adalet mekanizmasını etkileyerek kendi geleceklerini garantiye almanın derdinde olmamalılar. Sistem de buna izin vermemeli. Güvencesini anayasadan alan kurumlar için siyasiler sadece bir vatandaştır. Adaletin huzurunda herkes eşit olmalıdır.
Adaletin terazisi bozulursa güçlünün adaleti ortaya çıkar. O da toplumda kaos yaratır. Toplumsal kaosun etkisi çok acı sonuçlar doğurmaya gebedir. Dünyaya baktığımızda bunun örneklerini görüyoruz.
Adalet mekanizması siyasetin etki alanından kurtarılmalıdır. Toplumda adalete olan güven en üst seviyede olmalı. Demokratik toplumlarda halkın güvencesi adalettir. Vatandaşı hem devlete hem de diğer vatandaşlara karşı korur ve kollar. Oysa geldiğimiz noktada maalesef toplumda adalete olan güvenin azaldığı görünüyor. 20 yıl önce adalete güven yüzde 52’lerdeyken bugün bu güven yüzde 20’lere kadar düşmüştür. Bunun nedenlerinden en önemlisi, toplumsal siyasetin adalet mekanizması kanalıyla dizayn edilmeye çalışıldığı kanısının toplumda karşılık bulmasıdır. Birileri bunun böyle olmadığını iddia etse de son gelişmeler ve siyasi yasakların ardı ardına verilmeye çalışılması vatandaşın gözünde bu algıyı güçlendiriyor. Oysa bu tarz girişimler, vatandaş nezdinde hep anti karşılık bulmuştur. Toplumun, daima mazlumun yanında olmak gibi bir tepkisi vardır. Türkiye siyasi tarihi bunun örnekleriyle doludur. Gidip gidip gelenler, toplumun gözünde mağdur edildiğine inanılanlar, var olan güçlerini katlayarak geri dönmüşlerdir. Ne demişti Demirel: Bu fötr şapkayla 6 defa gittim 7 kere geldim. Nasıl oldu bu? Vatandaşın mağduriyet algısıyla. Yani toplumsal barışı bozan kantarı vatandaş kendi yöntemiyle düzeltmeye çalışıyor. Oy vermeyi aklının ucundan dahi geçirmediği bir siyasiye sırf mağduriyetinden dolayı oy veriyor. Bunun da örneğini en son İstanbul seçimlerinde yaşadık. 13.000 oy farkını beğenmeyenler seçimi iptal ettiler. İstanbullular, 806.000 oy farkı ile haksızlığa cevap verdiler.
Vatandaş diyor ki: Siyasetçiye yasağı ancak ben koyarım, sandıkta benim dediğim olur. Fikirlerin yarıştığı arenanın hakemi halktır.
Kimse kantarın ayarıyla oynamaya kalkmamalı. Siz ne kadar kantarın ayarını bozmaya çalışırsanız çalışın halkın vicdan kantarını bozamazsınız. Unutmayın ki o bozmaya çalıştığınız kantarda halk sizi de tartar. Hem de o kantara çok hafif gelirsiniz.
Prusya Kralı II. Frederick 1750 yılında Postdam’dan geçerken, bir yeri çok beğenir ve adamlarına orada kendisine bir saray yapmaları emrini verir. Kralın adamları gösterilen yere gidince, saray yapılacak yerde bir değirmen olduğunu görürler. Saray için, o değirmenin oradan kaldırılması gereklidir. Bunun üzerine gidip değirmenin kapısını çalarlar. Karşılarına, değirmenin sahibi yaşlı adam çıkar. Kralın adamları değirmenciye, kralın değirmeni satın alacağını söyleyip kaç para istediğini sorarlar fakat değirmenci satmayı reddeder. Değirmen için değerinin çok üstünde teklif yapılsa da çabaları boşunadır.
Adamları kralın yanına döner ve durumu krala anlatırlar. Kral, adamlarını geri çeviren değirmenciyle bir de kendisi konuşmak ister. Yaşlı değirmenci kralın huzuruna çağrılır. Sorarlar anlatır; “Değirmen bana atadan kaldı, ben de onu çocuklarıma bırakacağım”. Kral için bile olsa, değirmen satılık değildir. Fakat kral da kararlıdır;
Kral, unutma ki ben Kralım. İnat etme, istesem değirmenini para vermeden de alabilirim, deyince, değirmenci buna karşılık o unutulmaz cevabı verir: “Asıl sen unutma! Berlin’de hakimler var. Alamazsınız. Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar Kral bile olsa adaletten üstün değildir.”
Ülkemizde de adaletin en yüce değer olduğu düşüncesinin gerçekleşmesi ve umuduyla…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL