En kısa, anlaşılır ve öz ifade ile din; Hükümleri Allah tarafından konulan, peygamberler vasıtasıyla akıl sahibi insanlara tebliğ edilen, dünya ve ahirette huzur ve kurtuluşun, saadetin yollarını gösteren sistemdir.
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam’ın beyanına göre : “Dünya Ahiret’in tarlasıdır.” Yani, insanlar ahiret sermayesini dünya hayatında iken tedarik ederler. Durum böyle olunca, dinin, dünya ile ilgili olan bölümü daha fazla önem arz eder. Dünya hayatında ilahi hükümlere göre değil de, nefsinin arzularına göre yaşantısına yön verenler, dünyada da, ahiret aleminde de hüsrana uğrarlar, perişan olurlar.
Hayatı dine göre yaşamak önemlidir, ama daha da önemli olan, dini algılama, yorumlama ve uygulama şeklidir. İnanan insanlar arasında iki hatalı anlayış vardır. Ki, bunlara değinmemek büyük bir hata olur. Birincisi: İslam deyince bazı insanların aklına hemen ibadet, dua ve zikir gelir. Yani bazılarına göre din, zikir, dua ve ibadetlerden teşekkül eder. Dua ve ibadetler İslam’ın olmazsa olmazları arasındadır. Duasız ve ibadetsiz İslam olamaz; fakat sadece dua ve ibadetle de Müslümanlık olamaz. Duası ve ibadeti olmayanlar Allah katında bir değer ifade etmez, ancak dua ve ibadetler İslam’ın tamamı değil, bir parçasıdır, bunu da idrak etmek gerekir. Bazı insanların cehaletinden dolayı, bazılarının da gafletinden dolayı dini böyle anlamaları ve tebliğ etmeleri hatadır, vebali de ağırdır. İslam’ın, hayatın diğer alanlarına hitabeden hükümlerini göz ardı etmek İslami bir tavır değildir, böyle düşünenlerin akıbeti helak olmaktır.
Müslümanlar arasındaki ikinci hatalı algılama ve kabul şekli de İslam’ı mezarlıklara hapsetme anlayışıdır. Birçok insanımız İslam denildiğinde ölüleri, mezarlıkları veya cenaze törenlerini aklına getiriyor. Halbuki İslam ölü dini değil, diri dinidir. Kur’an, mezarlıklardaki ölülere değil, hayattaki dirilere hitap ediyor. Yani, Kur’anın muhatabı toprağın altındakiler değil, üstündekilerdir. Vatan ve iman şairimiz merhum Mehmet Akif, bu hakikati ne güzel ifade ediyor, ve şöyle söylüyor:
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıklarda okunmak, ne de fal bakmak için…
Ağzına sağlık iman abidesi, mekanın cennet olsun.
Biz Müslümanlar, İslâm’ı ibadet ve dua olarak algıladık, ölü dini olarak lanse ettik ve dolayısı ile Kur’anın hayata yansıyan hükümlerini görmezden geldik. Bu nedenle de Allah ile olan irtibatımızda arızalar oluştu, perişanlıktan, sıkıntılardan, sürünmekten bir türlü kurtulamıyoruz.
Bizler İslam ahlakını insanlarımızın gönüllerine ilmek ilmek nakşedebilseydik, ahlaksızlık, arsızlık, soysuzluk, hırsızlık diz boyu olur muydu? İslam’ın ticari kurallarına itibar etseydik ticaretimiz hile ve yalan üzerine inşa edilir miydi? Ticaretini, ziraatını, memuriyetini, üretimini doğru dürüst yapanların başımızın üzerinde yerleri vardır. Onlar bu ithamların istisnalarıdır; ama yaşadığımız hayat da ayan beyan ortadadır. İslam’ın içtimai, iktisadi, sosyal ve diğer hükümlerine değer verebilseydik hayatımız böylesine çekilmez olur muydu hiç?
İzaha çalıştığımız husus çok önemli, çok detaylı ve hassas. Ayrıntılarına girme imkanımızda maalesef mümkün değil. Hulasa olarak şunu söylemek mümkündür. Bizler, insanlar olarak, Müslümanlar olarak, Kur-an’ı rehber, son peygamberi, sonsuzluğun Nebisini kılavuz edinebilseydik, cennet hayatına benzer bir hayatı dünyada yaşayabilirdik. Zulüm, kin ve intikam, savaş, ölüm ve vahşet, yalan, talan ve hile ile dolu olan bu dünya; adalet, sevgi ve şefkat, hoşgörü, saygı ve merhamet, huzur, mutluluk ve refah ile dolu olabilirdi. Asrı saadette ve tarihin akışı içerisinde diğer bazı zamanlarda insanlık buna şahit olmuştur.
Bazıları istisna olmak üzere bizler bu gerçekleri vaizlerimizden ve hatiplerimizden çok fazla duyamıyoruz. Zira, onların “ağaç bayramı, turizm haftası, vergi ödemenin önemi, nüfus planlaması, elektrik ve su faturalarının zamanında ödenmesinin faydaları, trafik haftası vs. gibi anlatılması gereken daha önemli konuları mevcuttur. 1400 seneden beri “abdestin alınış şekli, teyemmümün adabı, safların tertibi” gibi birinci dersleri bitirip, 2. ve 3. derslere henüz geçebilmiş değiliz. Camiye namaz kılmaya gelen cemaate mütemadiyen “namaz kılmanın önemini, fiziki olarak namazın şeklini şemalini” anlatıyor hocalarımız. Dünyanın en çok yağış alan yerlerinden olan Karadeniz bölgesinde dahi, cemaatin camileri tıklım tıklım doldurduğu zamanlarda teyemmümü ayrıntılı şekilde izah ediyorlar da, İslam”ın içtimâi, hukuki, sosyal ve hayata yansıması gereken diğer umdelerini ne hikmetse pek fazla gündeme getirmiyorlar.
Olsun. Her şeye ve herkese rağmen İslam’ın hayat dini olduğu gerçeği gün ışığı gibi ayan beyandır. Ve Allah dinini kıyamet saatine kadar koruyacaktır. İslam bir hazinedir.
İsteyen herkes istediği kadar o hazineden istifade etme hak ve yetkisine sahiptir. İnsanlığın en büyük sermayesi de budur. Bilenler için de bilmeyenler içinde bu böyledir.
Selam ve dua ile…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)