Köşe Yazısı

BAHÇEDE TATİL

Temmuz ve ağustos, ülkemizde tatil ayları olarak bilinse de Karadenizli için yoğun çalışma aylarıdır. Herkes ellerinde havlusuyla uzanıp serinlemek için kumsal ararken Karadenizli elinde sepetiyle fındık dallarında ve biçtiği otların..

BAHÇEDE TATİL

Temmuz ve ağustos, ülkemizde tatil ayları olarak bilinse de Karadenizli için yoğun çalışma aylarıdır. Herkes ellerinde havlusuyla uzanıp serinlemek için kumsal ararken Karadenizli elinde sepetiyle fındık dallarında ve biçtiği otların arasında rızkını arar. Çünkü Karadenizlinin maaşı, altını, dövizidir fındık. Her sabah gözünü açar açmaz pencereye koşup güneşe bakar, “keşke bugün yağmur yağmasa” der. Şehirde hasret kaldığı yağmurun temmuz ve ağustos ayında yağmasını hiç istemez. Ürününe engel gibi görür bu çok sevdiği nimeti. Oysa ne çok sever çinkoya vuran yağmurun sesini. Hele de yağmurlu havada uyumak en büyük zevkidir onun. Yoğun olarak gurbetten gelenlerin de zamanları kısıtlıdır. Ne yapıp etmeli, eylüle kalmadan bitirmelidirler işlerini.

Sahil yolunu kullanarak geçenlerin hayranlıkla baktığı mavi denizine bir kez olsun girmeden geçirilen yaz mevsimi sanki kaderleri olmuş gibidir Karadenizlinin. Herkesin fotoğraflarına bakılınca hayran kaldığı doğa, onlar için çileye döner bu aylarda.

Fırsat bulunca sakin sakin akan derelerde günün yorgunluğunu atmaya çalışır yorgun bedenlerinden. Günün terini atmanın en doğal yoludur çünkü bu.

Koca senenin “aş”ı iki aya sıkışmıştır. Aç kalmadan önündeki seneyi geçirebilmenin çabasıdır bu. Bekarların ve okutulacak gençlerin umudu fındıktadır. Ahırındaki ineğini satmak zorunda kalmamanın hayalidir.

Ağustos geldiğinde bütün gurbetçiler bahçelerini toplamak için köylerine gitmeyi, tatile gitmek sayarlar. Bazıları temmuzdan başlar yolculuğa. Bu tatilin onlar için fazla getirisi olmayacağını bile bile giderler. Kârlı bir yolculuk değil tatlı bir maceradır fındık. Bazıları da onu bahane eder köyüne gitmek için. Bu, memleket sevdasıdır…

Onu memleketine getiren fındık, çoğu zaman çileye döner. Dalından toplanması, harmanda kurutulması, hele de gerçek değerine satılması…

Devletin açıkladığı taban fiyatın fındığın gerçek değeri olmadığını bilir üretici. Ne yazık ki başka üreteceği bir şey yoktur bu coğrafyada. Tek umudu fındıktadır. Bir defa olsun bahçeye girmeyen, bir dal eğmeyen, otun arasında fındık aramayan, yapraklardan inen yağmur taneleri yüzüne vurmamışlar belirler fındığın fiyatını. Üreticinin kuruluşu olan Fiskobirlik siyasilerin elinde oyuncak olmuş, “batan gemi” misali elindeki kıymetler, talan edilmeye çalışılır hale gelmiş. Oysa dünyanın en kaliteli fındığı ülkemizde yetişmektedir. Buna rağmen bizim fındığımız ve çiftçimiz, birkaç yerli ve yabancı firmanın insafına bırakılmış durumdadır. Yapılması gereken bellidir: Fiskobirlik’in devlet tarafından desteklenerek üreticinin fındığını gerçek değerine alması sağlanmalıdır. Vatandaş: “Fındığımı kaça satacağım, acaba yine tüccarın insafına mı kaldım?” kaygılarından uzak, gönül rahatlığı ile mahsulünü toplamalı. Memleket hasretiyle köyüne gelenler, yüzleri gülerek evlerine dönmelidirler.

Üreticiler Fiskobirlik’e sahip çıkmalı, emeklerine göz dikenlerin karşısında birlik olmalıdırlar. Umarım fındığımızın altın rengi değerine de yansır, üreticinin yüzünü güldürür, yeşil bahçelerimiz de mavi denize dönüşür. İşte o zaman bahçedeki tatilimiz, koca bir senemizin yorgunluğunu üstümüzden alır.

YORUMLAR (1)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL