ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR 1968 yılında başlayıp, 12 Eylül 1980 darbesine kadar, siyasal şiddet süreci dediğimiz sağ-sol döneminin, en uç noktada olduğu yıllar. Sadece benden büyük abim aktif olarak bu siyasi kavganın..
ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR
1968 yılında başlayıp, 12 Eylül 1980 darbesine kadar, siyasal şiddet süreci dediğimiz sağ-sol döneminin, en uç noktada olduğu yıllar.
Sadece benden büyük abim aktif olarak bu siyasi kavganın içindeydi.
Aslında o dönemler ben de bu kavganın içinde olabilirdim, fakat, kendime göre o kavganın içine girmeme nedenlerim vardı.
Giresun meslek yüksek okulunda okuyorum. Öğle paydosu olmuş, sınıfta oturuyorum.
Birden kapı kırılırcasına çarparak açıldı. Önde bir çocuk, arkasından üç kişi daha sınıfa daldı.
Öndeki kaçan çocuk can havliyle kendini pencereye doğru attı. Kırılan camla birlikte çocuk dışarı düştü.
İkinci kattayız. Arkasından gelenler hemen cama koştu. Bende koştum. Aşağıda kimse yok.
Ben halen ne olduğunu anlamadım. Kovalayan gruba ne oldu diye sordum?
Kaç kez ikaz ettik, tercüman gazetesi okuyordu dediler!
Şimdi o çocuklar, hep beraber, okumanın, farklı düşünmenin, fikirleri beyan etmenin insan hakkı olduğunu savunuyorlar.
Şimdi o çocuklar, hep beraber gelir adaletsizliğini, emeklinin sefaletini savunuyor; hak, hukuk adalet istiyorlar!
Şimdi o çocuklar, emperyalist güçler tarafından birbirine düşman edildiğini biliyorlar.
İşte o günlerin birinde, akşam olmuş evde oturuyoruz.
Dışarıda yağmurlu bir hava.
Kapı vuruldu! Açtım baktım üç tane polis.
Babam adliyede savcı katibiydi, herhalde babama bir şey soracaklar sandım. Babamı çağırmak için döndüğümde, polisler ayakkabılarını çıkarmadan içeri girdi.
Babam, çaresiz buyurun diye misafir odasına davet etti. Belli ki birisi amir, sağa solu karıştırırken bir sigara çıkardı, içebilirmiyim dedi.
Sigarasını yaktı. Evde kül tablası yok. Babam sigarasını balkonda içer, küllük olarak eski bir bardak altı kullanırdı.
Kardeşlerimden biri koştu, hemen bir bardak altı getirdi.
Polis, şöyle bir odada gezindi. Vitrinde bir sepet kenarında duran köpek biblosunu gösterek; bunu buraya yalandan mı! koydunuz dedi.
Babam, yok efendim, çocuklar süs olarak almışlar, yıllardır orada duruyor dedi.
Polis elindeki sigarayı biblonun üstünde söndürerek, kaldırın onu buradan dedi.
Aradan neredeyse 50 yıl geçti.
Cumhuriyetin hiç bir kazanımına sahip çıkamadık.
Kardeşin kardeşe, arkadaşın arkadaşa düşman edildiği günler geride kaldı derken; eskisinden daha sinsi, daha planlı olarak geri geldi.
Bu günün çocukları ne zaman kandırıldığını anlayacak bilmiyorum.
Her şeye rağmen, “Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli’yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an bile feragat etmesin”” Diyen büyük önder Mustafa Kemal Atatürk.
Kimsenin kanının bu kadar bozuk olacağını düşünemedik!
Lakin, gün gelecek, bütün emperyalist güçlere , bütün Cumhuriyet düşmanlarına karşı, Senin Cumhuriyetin küllerinden yeniden doğacak.
Muhtaç olduğumuz kudret
” Ne mutlu Türk’üm ” diyen herkesin damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)