Samada kasabasından sonra yola devam, artık neredeyse dümdüz bir arazide gidiyoruz. Yol boyunca sağlı sollu köyler görünüyor. O zamanlar insanın aklına kötü bir şey gelmiyor. Bugün ise bu topraklar savaş..
Samada kasabasından sonra yola devam, artık neredeyse dümdüz bir arazide gidiyoruz. Yol boyunca sağlı sollu köyler görünüyor. O zamanlar insanın aklına kötü bir şey gelmiyor. Bugün ise bu topraklar savaş alanı.
Biz ÖSO,YPG,IŞİD gibi örgüt isimlerini biliyoruz ama daha adını duymadığımız bir sürü örgüt bu topraklarda faaliyet halinde. Bu anlamda artık buralar hiç güvenli değil. Barış dünyanın en güzel halidir. İşin ilginç yanı bu topraklarda öyle olağanüstü bir şey yok.
Yoksulluk var, üretim az, nüfus da çok değil ama emperyalizm için buralar önemli sayılıyor. Emperyalistler Birinci Dünya Savaşı sonunda bu coğrafyayı, sınırları oluşturdular. Osmanlı Devlet’inden Suriye, Irak, Kurtuluş Savaşı sonunda Türkiye ve sınır anlaşmaları sonucunda İran oluştu.
Bu anlaşmaların üzerine olumlu olumsuz bir yüzyıl yaşandı. Bu süreç ulusal devletler süreciydi. Bu süreçte bu ülkelerin çoğunda kısmi çatışmalar ve olaylar yaşansa da ülkeler varlıklarını ve sınırlarını korudular. Olması gereken buydu.
Ne var ki bölgemizde demokrasinin zayıflığı ve ülke yönetimlerinin kendi ülkelerindeki kültürel ve siyasal farklılıklara hoşgörülü yaklaşmaması zaman içinde sorunları artırdı. Birleşik bir kültür ayrılık durumuna döndü. Suriye tam da buna uygun bir ülkedir.
Baba Esad’dan sonra oğul Esad’da örneğin Suriye’nin kuzeyinde yaşayan halka kimlik vermedi, onları yok saydı. Esad bir diktatör tavrıyla kendine muhalefet eden her kesime saldırdı. Ülkenin iç sorunlarına dıştan da müdahil olunca ortalık karıştı. Oysa yalnızca demokrasinin gelişmesi ile bu bölgedeki ülkelerin bütün sorunları çözülebilir ve savaşlara, müdahaleye gerek kalmaz. Kimse de bölünme korkusu yaşamaz. Temennimiz demokrasi.
Ama Halep’i başkent Şam ‘a bağlayan otoyola çıkınca, yol kenarına asılı dev Beşar Esad posterlerini görünce otoriter rejimi hissediyor insan. Esad posterleri hiç bitmiyor. Sanki büyük birader gözleriyle halkı idare ediyor. Tam da bu yüzden, otoriter rejim yüzünden çatışmalar başlıyor. Ortadoğu’nun kadim bir ülkesi yıkıntı haline geliyor.
Oysa Halep ‘i gezerken gördüğüm gibi şehirde yaşayan farklı halklar arasında bir sorun yok, Suriye oturmuş bir toplum gibi duruyor. Herkesin kendine göre talepleri olabilir ama bu insanlar bir arada yaşama geleneğine sahipler. Ama öyle olmuyor tabii. ABD daha küçük devletler istiyor ve oyunu böyle kuruyor, sonucu savaşın başlamasıdır. Halkın talepleri savaş ortamında, geri planda kalıyor.
Tarihin en büyük uygarlıklarının gelip geçtiği bu topraklar darmadağın ediliyor.1918 Arap isyanından sonra bizim askerlerin bu uçsuz bucaksız, güneşin yaktığı topraklardan Türkiye ‘ye nasıl döndüklerini düşünüyorum. Biri de dedem, o yollarda ölmeden evlerine dönmeleri mucize. İngilizler ve Arap liderlerin işbirlikleri bugün bile sürüyor. Arap halkları aç ve yoksul ama Arap liderler ve şeyhleri altına batırılmış gibi yaşıyorlar. Sanırım Araplar belki demokratik değildi ama Baas döneminde biraz daha iyi yaşadılar, sonrası ise iç savaşlar ve ölümlerle geçti, Irak’ta olduğu gibi. Şimdi önemli olan bu toprakların ve içinde yaşayan insanların bütünlüğünün korunmasıdır. Bunun için ABD ve ABD politikasının bölgeden uzak olması gerekir.
Yol çok uzun geliyor bana, uzaktan Halep’in dış mahallelerine görünce seviniyorum. Bembeyaz binalarla kaplı mahalleler. Bin yıllık şehir Halep, güzel bir şehir, ruhu olan bir şehir.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)