Köşe Yazısı

ŞERİF GÖREN’İN YOLCULUĞU

1974-1976 yılları arasında lise öğrencisiyim, sinema benim ve arkadaşlarımın hayatının içinde… Yolculukları anlatan filmleri seviyorum. Bana başka hayatları, dünyaları gösteriyor. Hayallerimde böyle yolculuklar var. Dicle Nehri’nde kelebeklerle yolculuk yapıldığını bir..

ŞERİF GÖREN’İN YOLCULUĞU

1974-1976 yılları arasında lise öğrencisiyim, sinema benim ve arkadaşlarımın hayatının içinde… Yolculukları anlatan filmleri seviyorum. Bana başka hayatları, dünyaları gösteriyor. Hayallerimde böyle yolculuklar var.
Dicle Nehri’nde kelebeklerle yolculuk yapıldığını bir İngiliz yazarın gezi kitabında okumuştum. Eski sinemada, “Nehir” filminde Dicle’den aşağıya yolculuğu anlatan filmde Tarık Akan ile Müjde Ar’ı izlemiştik. Görüntüler bizi etkilemişti. Son sınıfımızda ilk üç sırada Zehra, Serhat, ben, Altan, Köksal, Ömer, Solmaz, Faruk otururduk. Ne sınıftı ama Bulancak Lisesi’nin en tantanalı yıllarıydı. Ben öyle etliye sütlüye karışmazdım, sinema sevgimin yanında “Ses ve Hayat” isimli magazin dergilerini okurdum. Filmleri izlemek yetmezdi bana oyuncuların hayatlarını öğrenmek isterdim. Bizim arkadaşlar da benimle argo deyimle makara geçerdi.
Ben hayatı öyle ciddiye almazdım. Gelmişiz işte dünyaya tesadüfen, yaşayalım gitsin modundaydım. Daha lisedeydim ama öyleydim. Okuyup doktor, mühendis olayım duygum yoktu. Para karnımızı doyurduğu kadar olsun yeterdi. İktidar ilişkileri benden uzaktaydı.
Nehir yolculuğu ilgi alanımdaydı. Dicle Nehri Musul’a kadar akardı. Demirel’in “Dicle kıyısında bir kuzu kaybolsa devletimiz onu arar, bulur.” şeklinde söylediği metafor aklıma gelirdi. Nehir filminde gençler yolculuğun içinde neredeyse kayboluyordu. Sanırım 1976’da “Köprü” filmi gösterime girdi. Film çok hoşuma gitmişti. Salcının köprü kurulmasına karşı çıkması, bir çocuğun annesinin saldan düşüp ölmesi, çocuğun okuyup mühendis olması ve Fırat nehrine köprü yapmaya kalkması ama elinden salcılık mesleği gidecek diye amcanın yeğenine karşı çıkmasını anlatıyordu film. Şerif Gören kurguculuk deneyimi, anlatımı ve yönetmenlik gücünü filmde gösteriyordu. (Kadir İnanır, Necla Nazır, Fikret Hakan)
Fırat ve Dicle’nin derin suları, onların bize verdiği duygu heyecan vericiydi. Bu arada ortaokulda bazı arkadaşlarla Bulancak, İncüvez ve Karadere’nin ucunu bulmak için yürürdük. Ucu olamayacağını o yaşlarda bilmezdik ama son derece zevkli geziler yapardık. Fırat ve Dicle bana Solmaz’ı hatırlatır. Sınıf arkadaşım Solmaz çok genç evlenmişti. İlk çocuğunun adını Fırat koymuştu. Üçüncü çocuğuna da Dicle ismini vermişti. Sanırım o yıllarda insana verdiği özgürlük duygusunun etkisiyle vermiştir Solmaz isimleri… Ne güzel yapmıştı. Hayatlarımızın birer yolculuk olduğunu da anlatır o isimler… Çocuklar büyüdüler, okudular, evlendiler, çocuk sahibi oldular.
Anlayacağınız Mezopotamya’nın iki kolunu oluşturan iki Nehir dünyada hayat sürdükçe var olacaklar. Bir filmin anlatım biçimi ve kurgusundan Şerif Gören filmi olduğunu anlarız. Onun filmlerinde anlatım ve görüntü önemlidir. Filmlerinin ritmi sizi hemen içine alır. Bu sakin, güven veren adam, Kadir İnanır ve Türkan Şoray’ın kimi filmlerini yönetmiştir. Yol ve Endişe filminin de yönetmeni odur. Gerçi Yol filmi için İzmit cezaevinde bulunan Yılmaz Güney ‘in yanına sık sık gitmiş senaryo ve planlar üzerinde konuşmuşlardır. Filmde Yılmaz Güney’in emeği vardır ama sonuçta filmi çeken Şerif Gören’dir.
“Yol” filminin başarısında kurgunun önemi büyüktür. Bir konuyu işlemek yerine bir konu üzerinden (İmralı cezaevinden izin alarak ayrılan hükümlüler) birçok hükümlünün hayatlarını anlatır film. Sonunda yine zayiatlarıyla birlikte geri kalanlar İmralı’ya dönerler. Anlatım biçiminin çoklu biçimde verilmesi önce başarılı bir senaryo ve kurgu saye-sinde gerçekleşir. Şerif Gören 12 Eylül ‘ü anlatan “Sen Türkülerini Söyle, Doğu’da geçen Tomruk, Katırcılar, Yılanların Öcü (Kadir İnanır) Derman, Kan, (Tarık Akan) ,Müjde Ar’lı Nehir, Güneşin Tutulduğu Gün, Gizli Duygular,” filmleriyle birlikte onlarca filmin yönetmenliğini yaptı.
Şerif Gören filmlerinin benim hayatımda önemli yeri oldu. Onun filmlerindeki ritimden yararlandım. Riskten çekinmedim. Uslu başlı görünürdüm ama uçuk kaçık yanlarım vardı. Sinema, müzik ve edebiyatla çocukluğundan beri ilgilenen birinin standart bir yaşam sürdürmesi mümkün değil. Zaten hiçbir zaman öyle olmadım. Öyle yaşayan arkadaşlarıma ne diyeyim elbet saygı duydum ama kendim bulutların üstünde uçar gibi yaşadım. Belki hedonist biriydim hayatta hazlar üzerine yaşamak mutlu ediyordu beni.
Öyleydim işte, filmin hayalleri, edebiyatın halleri, müziğin ruhsal serüveniyle yaşadım. Benim içsel yolculuğum da böyleydi. Şerif Gören de göz açıcı, akıl geliştiren bir yönetmendi.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL