Açıkçası bu ülkenin politikasından, gürültüsünden, karmaşasından gına geldi. Her gün olumsuz, negatif tartışmalar, gerilimler. Her şeyden uzaklaşmak istiyor insan. Beni müzik dinlemek huzurlu kılıyor, dağlara, ovalara bakmak rahatlatıyor. Bir ormanda..
Açıkçası bu ülkenin politikasından, gürültüsünden, karmaşasından gına geldi. Her gün olumsuz, negatif tartışmalar, gerilimler. Her şeyden uzaklaşmak istiyor insan. Beni müzik dinlemek huzurlu kılıyor, dağlara, ovalara bakmak rahatlatıyor.
Bir ormanda yürürsem daha huzurlu olacağım. Bizim eski Gök Tanrı’mız ormanı kutsar. Torunları ağaçları kesse de hala içimizde, ruhumuzda gökyüzünün, yıldızların, ağaçların, toprağın, suların izleri vardır. Bugün tek tanrılı olabiliriz lakin kadim geçmişin izlerini taşıyoruz. Bazı ritüellerimiz geçmişten, davranış biçimlerimiz de öyle. Müzik insanın yarattığı en güzel sanat dallarından biri. Resim, fotoğraf, sinema da öyle. Kimileri çoğu şeyleri günahtan saysa da, kimileri de yansıyan sureti, sesi, görüntüyü inancın vücut bulmuş hali olarak değerlendirir. Ormanda ağaçların arasında kaybolarak yürümek, yüzlerce bitki çeşidinin yanından geçmek, ormandaki rüzgarın sesini dinlemek, bir ağacın dibine çöküp sessizliğin içinde uyumak dünyanın en güzel eylemlerinden biridir.
Tevrat ‘in başlangıç sayfalarında yazılı; insanın, Adem’in tarihçesini anlatan cümleler gözünüzün önüne karakterler, olaylar ve coğrafya olarak yerleşir. Mısır, Cudi, Mezopotamya ve Ürdün cennet bahçeleri olarak görünür ama bir karar veremezsiniz. İncil’de hikaye görüntüsüyle anlatımlar, İsa’nın şifacılığı da keza öyle sinemasal bir özellikle zihninizde yer eder.
Kur’an, insana gelen son kitap, sözcüklerin bilinciyle ulaşır insana. Her sözcükte, cümlede, ayette başka bir evrenden gelen bir sesin sözcüklerini okuduğunuzu hissedersiniz. Belki bu yüzden kişisel bir dünyaya özel bir sestir o. Aracı ve açıklayıcıya ihtiyaç yoktur. Aksine onunla baş başa kalmak insanı inançlı yapar. Büyük orman insana hayat verir. Oksijene ve canlı olmaya ona borçluyuz. Dünyada her şey yapabilirsiniz belki, bütün kötülükleri yaşarsınız. Ama doğaya yapılanların geri dönüşü yoktur. Bunu yaparsanız bir gün kendinize Nuh’un Gemisi’ni ararsınız.
İnsan büyük uygarlıklar kurdu. Asur, Babil, Med, Sasani, Hitit, Hun, Selçuklu, Bizans, Pers ve onlarca uygarlık kuruldu. Uygarlıklar bir yandan medeniyetler yaratırken bir yandan da savaştılar ve yıktılar. Köleci ve Feodal devletler dönemleri yaşandı. Bu dönemlerde krallar, şahlar ve imparatorlar savaşırken kendi halklarına da haklar vermediler. Çünkü ya köle-ci ya da feodal devlet yapıları vardı.
O dönemlerde dağların, ormanların, nehirlerin sahibi onlardı. Halklar ise krallara tabi kul durumundaydı. Bu durum ulus devlet çağında acılar, ölümler eksilmeden kapitalist gelişmeler sonucunda değişti. Kul, vatandaş oldu. Krallık sistemi bitti. Yerine demokrasi denilse de liderlik sistemi ve daha yetkin devlet sistemleri geldi. Bütün iç savaşlar ve dünya savaşları ulus devletleri geliştirdi. Kimi savaşlarda uluslar birbirlerini boğazladı. Belki kan İmparatorluk çağından daha fazla aktı. Çünkü kapitalizm kentleş-meyi, nüfusu hızla artırdı. Savaş sırasında Avrupa’nın ormanları direnişçilerin saklandığı yerler oldu. Alman, Leh, Fransız vb. direnişçiler ormanları kendi evleri gibi tanıdılar. Naziler ise o ormanlarda yalnızca infazlar yaptılar. Çukur eşip, insanları öldürdüler ve o çukurlara attılar.
Sanatın ve kültürün beşiği olan Avrupa aynı zamanda kendi halklarına şiddet uygulayan kötü yüzünü gösterdi. Elbette uygarlıkların güzel yüzlerinin yanında karanlık yanları vardı. Aynı durumlar bizim tarihimizde de vardı. Topkapı Sarayı’nın bahçesinde bulunan küçük bir müştemilatta uzun yıllar hapis yatan padişah kardeşleri veya çocuklarının yaşadığını öğrenince şaşırmış. Bir binaya bir de Marmara denizine bakmıştım. İlk aklıma gelen de binadan acaba denizi görüyorlar mıydı olmuştu. İnsan kimi anlarda ne garip şeyler düşünüyordu.
Trabzon Cezaevi’nin gözaltı koğuşunda tek başına kaldığımda (20 gün) her gün ranzaya tırmanıp küçük pencereden karşı tepede bulunan Atatürk köşküne bakardım. Bahçesindeki ağaçlar bile görülürdü. Orada oturup hayaller kurardım. İnsan tamamen yalnız kalınca belki de özgürleşiyor. Huzurlu oluyor, dinginleşiyor ve bolca uyuyor. Düşle gerçek birbirine karışıyor.
Sonuçta başlangıçta bize armağan edilen coğrafya, bizim doymak bilmez ruhumuz, egomuz, çıkarlarımız yüzünden yok oluyor. Bütün toplum elbirliğince dünyayı yok ediyoruz.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)