Çocukluğumda ilkokul öğretmenimiz bizi Acısu’ya götürürdü. Okuldan Dükkan Boğazı’na oradan da Dağlıoğlu değirmenine gelirdik. Değirmen ağaç binaydı, binaya bağlanan hayli uzun su kanalları vardı. Derenin ve kanalların suyu tertemiz, etrafı..
Çocukluğumda ilkokul öğretmenimiz bizi Acısu’ya götürürdü. Okuldan Dükkan Boğazı’na oradan da Dağlıoğlu değirmenine gelirdik. Değirmen ağaç binaydı, binaya bağlanan hayli uzun su kanalları vardı. Derenin ve kanalların suyu tertemiz, etrafı ise yemyeşildi.
Değirmenden sonraki yol kenarında çok az ev vardı. Evlerin arkalarındaki düzlükler fındık bahçeleriydi. İkinci dinlenme yeri Bulancak Deresi kenarı ve orada bulunan tahta köprünün başıydı. Oradan Acısu ‘ya çok az yol vardır.
Yaklaşık 20 m. yoldan sonra, bahçe telini kaldırıp suyun bulunduğu yere yürürdük. İleride bir taşın içinden kaynardı Acısu. Biz suyu pekmezle karıştırıp nardek yapar içerdik.
O çocuk halimle Acısu’dan ötesini merak ederdim ama gitmeyi denemedim. Ortaokul yıllarında ileriye doğru yürüyüp ince, tahta köprüden geçip karşıda küçük bir tepenin altında bulunan Acısu mağarasına ilk kez gittim. Tek değildim elbet. Bir arkadaşımla beraber gitmiştik.
Acısu mağarası Bizans dönemine ait kaya kilisesiydi. Bahçe içinden iki girişi, bir de üst kat girişi vardı. Bizans döneminde klasik bir mağara görünümündeki bu yerin duvarları küçük el aletiyle düzeltilmişti. Yüzyıllarca mağara öyle kaldı. Bizans-tan sonra Pontuslular kilise olarak kullandı bu karanlık mağarayı. Sonra, orada her şeyden uzak bir noktada yalnız başına kaldı.
Kasabadan kimse kolay kolay gelmezdi buraya. Söylenmese de uğursuz sayılırdı. Hatta eskilerden biri, iskele demirlerinde yürüyen adam, mağaranın adını duyunca “çocuk, çocuk” diyerek telaşlanır, bir süre sonra da titremeye başlardı. Güya Deli Hamdi’nin Ali adlı oğlu mağaraya girmiş bir daha da geri dönmemişti.
Hem iskelede yürüyen adam hem de Deli Hamdi’nin dediklerine kimse inanmamıştı. Ama Deli Hamdi, “hani benim oğlum nerde” deyip kendini sokaklara savurmuştu. Deli Hamdi’nin kasabaya nereden geldiğini bilen kimse yoktu. Sanki birdenbire ortaya çıkmıştı. 33 yıldır buradaydı, ilk geldiğinde 22 yaşlarında olmalı.
Kasabalı, Deli Hamdi’nin oğlunu hiç görmemişti. Bu yüzden ona inanmıyorlar ve delirmiş bu adam diyorlardı. Oysa bir gece sabaha karşı balıkçı tekneleri Karadeniz’e açılırken Karadere Limanı’nda bulunan Hamdi’nin kulübesine gölge sızıntısı düşmüştü. Bir yansıma, yatağında uyuyan Hamdi’nin gözlerine ilişince Hamdi uyanmış ve tanımadığı 33 yaşlarındaki mavi gözlü, sakallı gence “oğlum” demişti.
Hamdi bir an oğlu olmadığını unutmuştu. Gelen genç 1989 dünyasından 2022 dünyasına solucanların yolunu takip ederek ulaşmıştı. Genç adam mağaranın en karanlık bölgesinden çıkıp, ışık süzmesinden geçip bahçelerde yürümüş, gece karanlığında, sahile Hamdi’nin kulübesine gelmişti.
Hamdi’yi niye aramıştı? Çünkü Hamdi onun babasıydı. Annesi oğlu doğduğunda kendini terk eden adamı uzun yıllar boyunca oğluna anlatmıştı. Hamdi’de bir zamanlar aynı yolla, mağaranın içinde bulunan yoldan ve ışık süzmesinden geçerek buraya gelmişti. Sadece geçmişini hatırlamıyordu. Zihin bulanıklığı yaşıyordu. Kasaba halkı ise ona Deli yaftasını takmıştı.
Zamanda yolculuk mümkün müdür? 33 yıl sonraya gidebilir miyiz veya 33 yıl öncesine gidebilir miyiz? Sonsuzluğun var olduğunu biliyoruz. Başka evrenler de var, gökyüzünde milyonlarca yıldız ve gözümüzle görmediğimiz ama hissettiğimiz enerji var.Her şey mümkündür.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)